Son Dakika
Selen Erdurak, Karel Kurumsal İletişim Direktörü Oldu
UPTION, MoneyGram’ın Türkiye’deki İlk Mobil Cüzdan İş Ortağı Oldu
KAGİDER, FEM Sertifikalı Kurumlar İle Kurumsal Üyelerini Bir Araya Getirdi
Elektriğin Bugünü ve Geleceği Electricity Eurasia Fuarı’nda Ele Alınacak
Red Hat Summit Connect İstanbul’da Gerçekleşti
6. Hizmet İhracatının Şampiyonları Ödüllerini Aldı
Ülkemizdeki ekonomik göstergelerin analizi yapılırken ortaya çıkan sonuçlar farklı bakış açılarına göre yorumlanabilir. Asgari ücrette gerçekleştirilen ve uzun zamandır beklenen artış sonucu 1.300 TL bandına gelen bu ücretten bahsederken yüzde otuz artış olduğunu vurgulamak optimist bir bakış açısını simgelerken, asgari ücretin 420 dolara karşılık gelmesi ise bu maaşın dünya üzerindeki alım gücünün çok zayıf olduğunun bir göstergesi olarak kabul edilebilir. Eğer asgari ücretin 190 dolar olduğu Meksika gibi ülkeleri baz alırsak ülkemizdeki asgari ücretin “kabul edilebilir”, hatta “iyi” olduğu yönünde fikir beyan edebiliriz. Ancak asgari ücretin aylık 2.250 dolar olan Lüksemburg gibi ülkeler ile kıyas edersek durum bambaşka bir hal alabilir.
Elbette asgari ücret bir ekonomideki tek belirleyici etken değil. Alım gücü üzerinden de çok basit bazı teknikler ile değerlendirme yapılabilir. Örneğin ünlü bir Fransız otomobil markasının 2016 model C segmenti bir aracını Fransa’da baz model olarak 26.000 Euro’ya satın alabiliyorsunuz. Asgari ücretin yaklaşık 1.450 Euro olduğu Fransa’da 18 aylık tam tasarruf ile arabanız olabiliyor. Aynı markanın Türkiye’de üretimini ülkemizde satın almak isteyen bir asgari ücretlinin ise 65.000 TL ödemesi gerekiyor. Bu da tam tasarruf ile geçen 50 ay demek. Türk asgari ücretli, Fransız asgari ücretliye oranla neredeyse üç kat daha uzun süre çalışmalı.
Bu ekonomik sistem, tüm dünyada ülkeler arasındaki uçurumları oluşturan ve oldukça adaletsiz bir yapının yapıtaşlarından besleniyor. Büyük şirketlerin daha ucuza işgücü çalıştırması, büyüme potansiyeli olan firmaları satın almaları ve dünyadaki insanların belirli sayıda büyük şirketin bir çeşit modern kölesi haline gelmesi olarak özetleyebiliriz. Serbest rekabet piyasasının temelde “daha kaliteli ürünü daha ucuza satın alma” imkanı sağlaması günümüzde bir çeşit başkalaşım geçiriyor. İnsanların yeni teknolojileri kullanmak istemeleri ve lüks tüketime olan yoğun talep nedeniyle bazı harcama alışkanlıklarımız değişiyor. Bir telefona 4.000 lira vermek için gece kuyruğa girebiliyor, yeni bir bilgisayar modelini henüz çıkmadan 19.000 liradan ön siparişle alabiliyoruz. Muhtemelen bu ürünleri alanların aylık maaşları hiç bir zaman bu kadar yüksek olmadı. Ancak prestij sağlama ihtiyaçları herşeyin önüne geçtiği için basit bir gelir-gider hesabı bile yapamayacak kadar heyecanlanabiliyoruz.
Asıl soru ise başka bir detayı incelediğimiz zaman ortaya çıkıyor. Biz ülkemizde her ne kadar maddi güçlükler yaşasak da bizden çok daha kötü durumda olan ülkeler, o ülkelerde açlık içerisinde yaşayan ve su bile bulamadığın için ölmek üzere olan insanlar var. Satın aldığımız herhangi bir üründe veya hizmette aslında dünya üzerinde çok zor durumda olan bir insanın da hakkını almış oluyor muyuz? Bu kadar hassas düşünmek aşırıya kaçmak olur mu, veya psikolojimizi bozar mı? Tüketici olarak satın alma davranışlarımızdaki hangi değişiklikler daha iyi bir dünya için şart?
Bu noktada ülkelere, diğer bir deyişle o ülkeleri yöneten hükümetlere ve siyasi mekanizmalara büyük bir görev düşüyor. Günümüzde yoksulluğun en büyük sebeplerin başında israf geliyor. Ayrıca yolsuzluk konusunda herhangi bir önlem alınmaması da diğer bir hızlandırıcı etken. Bir ülkedeki tek bir aileyi yoksulluktan ve sefaletten kurtarmak bile o ülkenin kalkınmasında tahmin edilemeyecek kadar güçlü bir ivmeye sebep olabilir. Başta Türkiye olmak üzere bizim gibi gelişmekte olan ülkelerde uygulanması gereken bazı zorunlu önlemler var. Ekonomik ayrıcalık sağlayan ve sadece ekonomik güç ile gelinebilen siyasi yapının revizyonu; devlet kademelerinde kullanılan araçlara üst sınır getirilmesi ve en uygun fiyatlı üç aracın ortalamasını geçmeyecek şekilde araç alımı yapılması. Yine aynı şekilde lüks markaların devlet kademesinde çok özel ünvanlı kişiler hariç kullanılmaması (bazı araçların zırhlı olması gerekebiliyor); yatırım teşvikleri ile özellikle nüfusun az olduğu veya gelir seviyesinin göreceli olarak düşük olduğu bölgelere nakit akışı sağlayıp tekno-park özellikli yeni nesil organize sanayi bölgeleri kurulması gibi başlıca çözüm önerileri derhal uygulamaya konmalıdır.
Bu önlemlerin listesi sayfalarca yazılabilir, ancak odak noktası israfın ve lüks tüketimin engellenmesi olmalıdır. İnsanoğlunun içinde hep daha iyisini arzulayan bir maymun iştahlılık her zaman olacaktır. Elbette herşeyin daha iyisini istemek temelde çok basit ve anlaşılabilir bir insani arzu. Yine de bir ürünü satın alırken fiyatını nasıl değerlendirip hesaplıyorsak, bu dünyaya kattığımız artı değerlerin de ne olduğunu çok iyi hesaplamamız gerekir. Eğer tükettiklerimiz ürettiklerimizden fazla ise bir yerde yanlış yapıyoruz demektir. Bireysel olarak dikkatli ve tutumlu olmak da işi tek başına çözmeyeceği için devlet kuralları eşliğinde toplum olarak, diğer bir deyişle tek bir bütün olarak hareket etmeliyiz. Devlet kademelerinden başlayarak harcamalarda tasarrufa gidilmesi ve bunun tüm bir topluma yansıması gelecek yıllarda karşımıza çıkacak potansiyel finansal krizlerden bizi koruyacaktır. Ülkemizin dört bir tarafından gelecek tehditlere karşı güçlü bir Türkiye’yi inşaa etmemiz gerekiyor. Her açıdan kendi kendine yetebilen, müthiş bir insan kaynağı potansiyeli olan, geleneklerine ve inancına derinden bağlı bir ülkeyiz. Bu özellikler bir çok ülkenin düşmanı olmamız için yetiyor, hatta artıyor bile…
Etiketler: asgari ücret » Bir Aileyi Kurtarmanın Bedeli Nedir? » Erkut AltındağİLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI
01 Ekim 2024 Köşe Yazıları
01 Aralık 2023 Köşe Yazıları
01 Ağustos 2023 Köşe Yazıları
01 Ekim 2022 Köşe Yazıları