Son Dakika
Sevgili Günlük! Seni uzun zamandır ihmal ettiğimi biliyorum. Bir koşuşturma telaşıdır aldı başını gidiyor. Anlayacağın günün 24 saati artık bana hiç yetmiyor. Sosyal ağlardan sabah insanlara “günaydın” dediğim zaman zannediyorlar ki ben de yeni uyandım ve işbaşı yapacağım. Halbuki onlara “günaydın” dedikten sonra ancak yatağa girip uyuyabiliyorum.
Üniversite yıllarından beri seninle ayrıyız Sevgili Günlüğüm. Kızacaksın ama senin üzerine Facebook adında bir kuma getirdim. Sana ne yalan söyleyeyim arasıra Friendfeed ve Twitter ile de gönül eğlendiriyorum. Şimdi sen diyeceksin ki kırkından sonra “Azgın Teke” hastalığına mı yakalandın, ama ne yaparsın üniversite yıllarından beri senden ayrıyız. Gözden ırak olan gönülden de ırak oluyor…
Hayatımı soracak olursan günler “eh işte, yuvarlanıp gidiyoruz” kıvamında geçiyor. Sen bilmiyorsun ama son 7 yıldır İnternet Gazeteciliği ile uğraşıyorum. Bazen bu işe nereden bulaştım desem de galiba ben bu işi seviyorum. Çünkü başka türlü günde ortalama 3 saat uyuyarak 18 saat aralıksız çalışmayı ve ayda ortalama 50 basın toplantısına katılma motivasyonunu başka türlü açıklayamam. Uykumdan feragat ettiğim zamanların ileride farklı kronik hastalıklar olarak bana döneceğini bilsem de az uyumak, çok koşturmak gibi zorunluluğum var.
Sevgili Günlük en son sana yazmayı bıraktığımda 1980’li yılların sonuydu. Cep telefonu, internet, dijital fotoğraf makinesi yoktu. Daha yeni renkli TV almıştık ama galiba daha huzurlu ve mutluyduk. Kendimize, ailemize ve dostlarımıza çok daha fazla zaman ayırıyorduk. En azından ülkemizde yattığımız gündeme uyanabiliyorduk. Sabahın 5’inde kapı çalındığında gelenin şütçü olduğunu biliyor, kitap yazmaktan ve yazmayı düşünmekten korkmuyorduk. Darbe dönemlerinde bile bu kadar çok gazeteci tam olarak ne olduğu da söylenmeyen bir sebepten dolayı içeride bu kadar uzun süre tutuklu kalmamıştı. Basılmış kitaplar yakılmış ama yazılmamış kitaplara savcılık kararıyla polis baskınları hiç yapılmamıştı. Her neyse sevgili Günlük bu konu çok hassas. Sabahın erken bir saati sütçü dışında kapımın çalınmasını istemediğim için lafı kısa kesiyorum. Zaten sen ne demek istediğimi anladın…
Sevgili Günlük, biraz da sana yaptığım işten bahsedeyim. Online Habercilik ile uğraşıyorum. Bu ayın 23’ünde yani 23 Nisan 2011’de bu işe başlayalı tam 7 yıl olacak. Bu arada Bilişim Sektörü’nde de 24 yılımı doldurdum. Yok yok daha emekli olmuyorum. Nereden baksan emekli olmama daha 8-9 yıl var.
Biraz da sana günlerim nasıl geçiyor, ondan bahsedeyim. Hayatımın büyük bölümü basın toplantısı, basın yemeği, basın buluşması ve basın gezisi adı verilen organizasyonlarda geçiyor. Sanırım bu etkinliklere katılım konusunda sektörün en kıdemlileri arasındayım. Son 7 yılda 3600 civarı katıldığım etkinlik oldu. Artık herkes nerede bir etkinlik var diye bana soruyor. Çok da prensip sahibiyim. LCV vermeden etkinliklere gitmiyor, davet edilmediğim hiçbir etkinliğe katılmıyorum.
Sevgili günlük, benim de her insan gibi çalıştığım sektörden bazı benlentilerim ve şikayetlerim var. Bunları bazen orada çalışan arkadaşların yüzüne karşı söyleyemiyorum, bazen de söylediğimde ne kadar dikkate alındığımı ölçemiyorum. Bari seninle paylaşayım da içimde kalmasın. Sana PR tarafındaki dostlarımı biraz şikayet edeyim. Bak Sevgili Günlük. Bu arkadaşlar ne yapıp ediyorlar düzenledikleri basın toplantılarını aynı gün aynı saate pişti yapıyorlar. Ondan sonra da arayıp “bizim toplantıya geliyorsunuz” değil mi diye soruyorlar. Hele bir de gidemezsek sitemin biri bin para…
Sevgili Günlük, bu kadar şey anlattım hiç sormuyorsun “bu değirmenin suyu nereden geliyor diye?” Şimdi sen içinden diyorsundur ki; seni devamlı toplantıya çağıran, haber ve bülten için telefonlarını kıran bu firmalar elbette verdikleri reklamlarla mutlaka yayınına destek oluyorlardır. Ah be güzel günlüğüm, kazın ayağı öyle değil işte. Son 7 yıldır en çok haberini yaptığımız, bütün basın toplantılarına katıldığımız 20 firmanın 18 tanesi yayınımıza bir kere bile reklam vermemiş. Yüzün üzerinde haberini yaptığımız, 7 yıldır bütün etkinliklerini takip ettiğimiz 10 global firma var ki; 7 yıldır bir kere bırakın reklam vererek destek olmayı, yayınımızdan fiyat teklifi dahi istememişler. Anlayacağın sevgili günlük, her gelen nedense hep anamızın hatırını soruyor. Babamızın hatırını soran ise hiç yok. Zaten bu vurdum duymazlık yüzünden neredeyse kapanmayan dergi ve yayın kalmadı. Yakında haberlerini yayınlatacakları mecra, basın toplantılarına çağıracakları kimse kalmayınca onlar da anlayacaklar ama iş işten geçmiş olacak.
Her neyse Sevgili Günlük. Biraz da sektörümüzden bahsedelim. Turkcell, Türk Telekom, Vodafone ve Avea aldı başını gidiyor. Devir onların, yani devir iletişim devri. Eskiden 1-2 ayda bir kampanya düzenlerlerdi. Şimdi neredeyse hergün yeni bir kampanya bülteni ulaşıyor. Tarifeleri ve kampanyaları takip etmek mümkün değil. Tarifeyi beğenip değiştireyim derken arada daha avantajlı tarife veya kampanya kaçıyor. Bir kampanyaya taahhüt veriyorsunuz hop bir ay sonra gelsin yeni fiyatlar yeni tarifeler. Sizin taahhüt külliyen zarar… Bir de sevgili günlük, bu operatörler çok kavgacı. Biri birine hırsız, biri birine yalancı dediği gibi birbirlerine kavgada söylenmeyecek laflar ediyorlar. Onlara hiç yakışmıyor. Onları teessüf ediyorum.
Sevgili Günlük, bugün uzun aradan sonra başını çok ağrıttım. Uzun zaman görüşmeyince böyle oluyor demek. Tekrar ne zaman görüşeceğiz dersen, Türkiye’de bunu garanti edemiyorum. Seni çok özlemişim. Tekrar görüşmek üzere…
Bu ayki son sözümüz Oscar Wilde’a ait “Eğer başkalarının alacağından korkmasak, hayatımızdan atmak isteyeceğimiz çok şey var”.
Etiketler: Aykut Altındağ » Facebook » Friendfeed » TwitterİLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI
01 Ekim 2024 Köşe Yazıları
01 Aralık 2023 Köşe Yazıları
01 Ağustos 2023 Köşe Yazıları
01 Ekim 2022 Köşe Yazıları