Son Dakika
Selen Erdurak, Karel Kurumsal İletişim Direktörü Oldu
UPTION, MoneyGram’ın Türkiye’deki İlk Mobil Cüzdan İş Ortağı Oldu
KAGİDER, FEM Sertifikalı Kurumlar İle Kurumsal Üyelerini Bir Araya Getirdi
Elektriğin Bugünü ve Geleceği Electricity Eurasia Fuarı’nda Ele Alınacak
Red Hat Summit Connect İstanbul’da Gerçekleşti
6. Hizmet İhracatının Şampiyonları Ödüllerini Aldı
Bilim dünyasındaki gelişmeleri düzenli takip edebilmek artık pek de mümkün değil. Geçtiğimiz ay yaşanabilir gezegenlerin keşfinden sonra bu ay da Elon Musk’ın ortaya attığı fikir tüm gündemi değiştirdi. Gerçekten de beyin ile bağlantı kurmanın ve bunu bilgisayarlar aracılığı ile yapmanın bir yolu mevcut mudur? Musk’ın şirketlerinin piyasa değerini arttırmaya yönelik spekülatif bir haber mi, yoksa yeni bir çağın başlangıcı mı? Bu tartışmalar bir süre daha devam edecek olsa da, Elon Musk bu konuyu araştıracak ve faaliyet alanı insan beyni ile entegre olabilecek sibernetik teknolojileri inceleyecek olan yeni bir firma kuruyor olması bilim dünyası adına çok önemli bir adım. Fiziksel bir kablo ve benzeri bir unsur olmadan, sadece beyine yerleştirilecek elektrotlar ile bilgisayar-beyin arasındaki iletişimin nasıl olacağı şu anda büyük bir soru işareti olarak duruyor. Yine de beyin dalgaları ile kontrol edilebilen cihazlar olduğunu da bildiğimiz için bu teknolojinin sınırları bizim hayal gücümüzün de ötesinde olabilir. 1999 yılında Matrix filmi yayınlandığında makine-insan bağının bu kadar güçlü olabileceği ile ilgili fikir kırıntıları zihnimize yerleşmişti. Şimdi ise artık bu birleşmenin çok yakında gerçekleşeceğini hissedebiliyoruz.
Tüm bu şaşırtıcı gelişmeler yaşanırken, geçtiğimiz ay ortaya çıkan ve Dünyanın kardeş gezegenleri olarak isimlendirilen Trappist gezegenlerini tekrar bir hatırlamamızda fayda olacaktır. Aslında hepimizin aklına gelen “evrende yalnız mıyız?” sorusunun cevabı henüz netleşmiş olmasa da, çok önemli keşifler sayesinde cevaba yaklaştığımızı biliyoruz. Belki 100 sene sonra, belki de 1000 sene sonra nihai cevaba ulaşacağız. Belki de cevabın kendisi bize ulaşacak, diğer bir deyişe bizimle temasa geçecek akıllı bir medeniyet ile karşılaşacağız. Bilindiği üzere biz yaklaşık olarak 4.5 milyar yıllık bir gezegeniz. Bizden çok daha eski, 8 milyar yıllık gezegenler olduğunu biliyoruz. Bu bağlamda bizden 1.000 sene önce kurulmuş bir medeniyet bile bizi teknolojik açıdan hayretler içerisinde bırakabilir. 1 milyon yıl önce kurulmuş bir akıllı uygarlık, bizi primatlar olarak tanımlayabilir. SETI organizasyonu (Dünya dışı akıllı varlıkları inceleme projesi) neden şu ana kadar bir sinyal alamadı? Acaba oralarda yaşayan kimse yok mu? Eğer var ise, bu konuda ortaya atılan bir önerme var: Kardashev Ölçeği. Bu ölçeğe göre üç tür akıllı medeniyet olabilir. Birinci tür, kendi gezegenlerinin tüm gücünü kullanabilen ve gelişmiş bir medeniyet olarak isimlendirilir. Dünya olarak henüz bu sınıflandırmaya ulaşmamış olsak da, Carl Sagan’a göre çok yakınız. İkinci tür, kendi içerisinde bulunduğu sistemin tüm enerjisini kullanabilen bir uygarlık. Dyson Küresi adı verilen ve gezegen boyutundaki enerji üreten makineler buna bir örnek olarak gösterilebilir. Son olarak üçüncü tür uygarlıklar ise, tüm bir galaksinin enerjisini kontrol edip yönlendiriyor olabilirler. Muhtemelen böyle bir uygarlık tüm komşu galaksilere kolonileştirmiş ve ele geçirmiş olabilir. İşte Fermi Paradoksu bu noktada devreye giriyor. Çok farklı görüşlerin ortaya attığı ihtimallerden birisini seçmek, aslında başka sorulara yönlendiriyor. Peki bu ihtimaller nedir? Sırasıyla değerlendirelim:
1.İhtimal: Gelişmiş medeniyetlerden herhangi bir iz yok, çünkü bizden daha gelişmiş herhangi bir medeniyet bulunmuyor: Bu fikri savunan bilim insanlarına göre gelişmiş süper medeniyetler yok. Matematik bilimine göre milyonlarca medeniyet olsa bile, bunlardan belki de sadece bir tanesi “Büyük Filtre”yi aşıp üçüncü türdeki medeniyet düzeyine ulaşabilecek. Diğer tüm canlı türlerini içeren medeniyetler zamanla çevreye ayak uyduramayıp yok olacaklar. Bu bahsedilen Büyük Filtreyi geçmek bir çok ikinci ölçekte yer alan medeniyet için bile imkansız olacak. Bu görüş içerisinde de üç farklı senaryo dile getiriliyor. İlki, bizim nadir olduğumuz. Bu filtreyi çoktan geçtik, veya bu filtre engeli çok başlarda kaldı. İkincisi, biz ilk sınırı geçen medeniyetiz. Zamanla bu sınırı geçen başka medeniyetler bize eşlik edecekler. Üçüncü senaryo ise biraz karamsar. Henüz Büyük Filtre ile karşılaşmadık ve yakında biz de yok olup gideceğiz. Bu gerçekten de kulağa korkutucu geliyor.
İhtimal-2: Gelişmiş ve akıllı medeniyetler var; ancak onlarla iletişim kuramamış olmamızın çok geçerli bazı sebepleri var:
– Gelişmiş medeniyetler bizi ziyaret ettiler, ancak biz insanlar dünyada var olmadan çok önce geldiler. 50.000 seneden önce geldiler ise su, toprak ve çeşitli canlı türleri dışında herhangi bir şey tespit edememiş olabilirler. Ya da 5.500 sene önce geldiler ise o dönemki ilkel ve avcı toplum bir uzay gemisinin Dünyaya geldiğini diğer nesillere aktarabilecek kapasitede değildi.
– Galaksi çoktan köleleştirildi ancak biz çok kırsal ve gözden uzak bir yerde yaşıyoruz. Bu nedenle henüz bizi tespit edemediler ve kolonileştirmek için gelmediler.
– Fiziksel olarak bir yeri kolonileştirmek belki de bize özgü bir kavram olabilir. Henüz tanışmadığımız yaşam formları, bizim algımızın ötesinde bir seyahat yöntemi ve yaşam şekli kullanıyor olabilirler. Eğer kendi oluşturdukları enerji kaynağı içerisinde veya yakınında hayatlarından memnun bir şekilde yaşıyorlarsa, neden çok uzak ve ıssız bir yolu kullanıp başka yerlere gitsinler? Ayrıca çok gelişmiş bir medeniyet, fiziksel dünyayı çok korkunç ilkel bir mekan olarak görebilir. Belki de biyolojik anlamda evrim geçirmiş ve beyinlerini sanal gerçekliğe, belki de kendi tasarladıkları ebedi hayat düzenine yüklemiş olabilirler.
– Dış uzayda korkunç, saldırgan bazı medeniyetler var ve bunlar evrendeki ipuçlarını takip edip gittikleri gezegenlerdeki kaynakları kullanıyorlar. Bu anlamda uzaya mesaj göndermek ve “biz dostuz” demek çok mantıklı olmayabilir. Bildiğiniz üzere Stephen Hawking her fırsatta bunu dile getiriyor. Bu yabancıların bizi ziyarete gelmeleri çok dostça olmayabilir uyarısını uzun süredir yapıyor. Bir süre daha yerimizi bilmemeleri insanlığın çıkarına olabilir.
– Yüksek akıllı medeniyet türünün sadece bir örneği var ve bu medeniyet herkesi yok ederek pozisyonunu koruyor. Ancak bu durum, evrende ilk ortaya çıkan ırkın üstün ırk olacağını ve başka hiç bir medeniyetin var olamayacağını ileri sürmektedir. Böyle bir uygarlığa göre diğer gelişen tüm medeniyetler bir virüs gibidir ve mutlaka durdurulmalıdır. Bu durumda tüm evrende sadece bir akıllı medeniyet olabileceği ihtimali geriye kalıyor. Yine bu önerme eşliğinde bu medeniyetin biz olabileceğimiz gerçeğini de düşünmemiz gerekiyor.
– Dış uzayda bol miktarda aktivite ve gürültü var; ancak bizim dinleme teknolojilerimiz çok ilkel olabilir. Örneğin modern bir binada telsiz açtığınızda hiç bir şey duymazsınız .Bunun nedeni herkesi cep telefonlarını, interneti veya gelişmiş iletişim teknolojilerini kullanıyor olmasıdır. Ama telsizde bir şey duymamanız, orada bir aktivitenin ve canlıların olmadığı anlamına gelmez.
– Çok klasik olsa da, uzaylılardan sinyal geldiğini ancak hükümetlerin bunları gizlediğini de bir ihtimal olarak belirtmek durumundayız. Çeşitli tahminlere göre uzun bir süredir uzaylılarla irtibat kuruluyor. Teknolojinin bu denli hızlı ilerlemesinin sebebi de işbirliği.
– Akıllı medeniyetler gerçekten var ve bizi düzenli olarak gözlemliyorlar. “Bakın ama dokunmayın” kuralını ihmal etmeden bizi inceliyorlar. Uzay Yolu dizisindeki temel kurallardan birisi de daha ilkel toplumlarla bire bir temastan kaçınma kuralıydı. Çünkü bu durumda o ilkel toplumun normal evrim döngüsüne müdahale oluyor ve süreç bozulabiliyordu.
– Bizden çok daha büyük ve ileri medeniyetler aslında tam burada, çok yakınımızda. Ancak bizim onları görebilecek veya fark edebilecek bir algımız yok. Örneğin, ormanlık bir alanın yanında bir otoyolu inşa edilse, karıncalar bu otoyolun ne olduğunu ve hangi amaçla inşa edildiğini anlayabilirler mi? Yani biz bir gezegen veya medeniyetten sinyal alsak bile o sinyalin ne olduğunu, amaçlarını, ne yapmak istediklerini anlayamayız.
– Son önerme ise, gerçek hakkında tamamen yanıldığımız ile ilgili. Evren tek yönlü ve görülebilir bir hologram olabilir. Biz de deneyin bir parçası olarak buradaki canlı türleri olabiliriz. Hatta belki de bir bilgisayar simülasyonunun parçası da olabiliriz.
Peki gerçekten de bu evren üzerinde biz yalnız mıyız? Milyonlarca sistem ve milyarlarca gezegen içerisinde hayat olan sadece bizim gezegenimiz mi? Ünlü bilimkurgu yazarı Arthur C.Clarke, “İki olasılık var: ya evrende yalnızız, ya da evrende yalnız değiliz. İki olasılık da eşit derecede ürkütücü…” sözüyle aslında bu durumu çok güzel özetlemiş. Yalnız olmak da bir hayli korkutucu, ancak ileride karşımıza çıkabilecek ve muhtemelen düşmanca bir turum içerisinde olacak medeniyetlerin varlığını bilmek de aynı oranda korkunç. Yine de elimizdeki tek gerçek üzerinden hareket etmekte fayda var. Biz Dünya’ya geldiğimiz an itibariyle bilinçli varlıklarız ve düşünebiliyor, araştırabiliyor ve hissedebiliyoruz. Belki de tüm araştırmalarımız ve çabamız, evrende Dünyanın ötesinde gezegenler ve medeniyetler keşfetmek üzerine değil de, bu Dünyada huzurlu ve barış içerisinde yaşayabilmenin yollarını bulmak üzerine yoğunlaşmalı. Çünkü biraz daha zorlarsak, başka bir medeniyetin bizi keşfetmesinden çok daha önce kendi ırkımızı ve yaşadığımız Dünyayı yok etmiş olacağız. Gelen uygarlıklar da bizden arta kalanlara bakıp anlam çıkarmaya çalışacaklardır…
Kullanılan kaynak: “Waitbutwhy.com” – Tim Urban – Fermi Paradox
Etiketler: Elon Musk » Erkut Altındağ » Fermi Paradoksu » TrappistİLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI
01 Ekim 2024 Köşe Yazıları
01 Aralık 2023 Köşe Yazıları
01 Ağustos 2023 Köşe Yazıları
01 Ekim 2022 Köşe Yazıları