Son Dakika
Ne yapıyorsa Apple yapıyor, teknoloji tarihinde efsane olarak nitelendirilebilecek ürünleri tüketici elektroniği piyasasına kazandırıyor. Ne kadar eleştirilse de, ilk iPad’in yetersiz donanımla geldiği bilinse de bu firmaya küresel olarak insanlar üzerinde bıraktığı olumlu iz ve ticaret hacmi nedeniyle saygı duymamız gerekiyor. Aynısı iPhone’u ürettiğinde olmamış mıydı? Ekran kalitesi, çoklu dokunmatik ekran, tasarımın göz alıcılığı gibi özellikler Apple markasının değerini arttıran anahtar kelimeler oldu. O kadar çok taklidi çıktı ki, her taklit orijinal ürünün gücüne güç kattı. Şimdi de iPad, tüm piyasaları etkisi altına aldı, dünya çapında şu ana kadar yaklaşık 25 milyon adet sattı. Buna bağlı olarak bir sektör oluştu, kılıflar, yazılımlar, taşıma çantaları… Bunun yanında yeni sosyal gruplar kuruldu, iPad’e özel sosyal ağ siteleri oluşturuldu. Bu kadar kısa sürede ekonomiyi bu kadar canlandırabilen bir ürüne belki de rastlanmadı. Tıpkı iPhone’da olduğu gibi müthiş bir pazarlama stratejisi ile tüm Ülkerlerde, fiyattan da taviz vermeden bu kadar yüksek satış rakamını tutturabilmek her firmanın yapabileceği bir durum değildir, özel bir üstün yönetim yeteneği ister. Bu yeteneğe Apple fazlasıyla sahip bir kuruluş. Oluşturduğu rekabet ortamı sayesinde bile tüketici daha kaliteli ürünlerle tanışacaktır. Zaten Samsung firması, iPad’e karşı Galaxy Tablet’i piyasaya sürerek rekabeti daha da kızıştırdı. Kısaca, tablet savaşları başladı.
Yakın gelecekte, tablet bilgisayarların mobil iletişimin bir parçası olacağı kesin. Kablosuz internetin de daha geniş bölgelere yayın yaparak ulaşmaya başlamasıyla, çok yakında bindiğimiz bir belediye otobüsünde tablet bilgisayarları ile herkes yol boyunca internete bağlanıyor olacak. Gittiğimiz yerlerde hem telefon hem de bilgisayar işlevi gören bu cihazlar sayesinde hiçbir işimiz yarım kalmayacak, bulunduğumuz her mekân bizim için bir ofise dönüşecek. Böylece sahip olduğumuz cihazların yanına bir cihaz daha eklenecek: tablet bilgisayarımız. Düşünüp cevaplamamız gereken soru kendiliğinden ortaya çıkıyor. Her geçen gün daha fazla sayıda elektronik cihaza sahip oluyoruz ve bunun bir sonu yok gibi gözüküyor. Peki bu cihazlar bizi daha mutlu kılıyor mu? Bizim için daha huzurlu bir ortam sağlıyorlar mı? Her elektronik cihaz beraberinde bir sorumluluk getiriyor. Hem fiziksel bakım anlamında, hem de ahlaki olarak. Her ürün şarj cihazı, bakım kılavuzları, aparatları ve kullanım bilgisi ile bir bütün olarak kullanılmak zorunda. Ayrıca her elektronik cihaz, onu kullanacak kişiye manevi bir sorumluluk da yüklüyor. Tablet bilgisayar ile girdiğimiz internette acaba bir ödev mi araştırıyoruz, yoksa bomba imalatı için kullanılacak bilgileri mi inceliyoruz? Satın aldığımız LED televizyonda kendimizi geliştirecek programlar mı izliyoruz, yoksa sadece zamanı mı öldürüyoruz? İnsanoğlunun dünya üzerindeki varlığı devam ettiği sürece bu sorular hep sorulacak ve hiçbir zaman net bir cevabı olmayacak. Başka bir sorun da şu ki, biz bu kadar elektronik cihaza sahip olmak için yeterli düzeyde karşı üretim yapabiliyor muyuz? Satın aldığımız her bir ürünün ticari bir değeri olduğunu unutmayalım, hem de her yabancı ürün için başka ülkelerin şirketlerine direkt para aktarımı yaptığımız aklımızdan çıkmasın. Özellikle de bu markalar, Türkiye’de yatırım yapmayan veya ülkemize istihdam sağlamayan şirketler ise uzak durmakta fayda var. Birçoğumuz markalı tablet bilgisayarların fiyatı nedeniyle çeşitli açık arttırma sitelerinde satılan ve beşinci sınıf kalitede imal edilen, garantisi bulunmayan ve nitelikleri çok düşük tablet bilgisayarlara yöneliyoruz. Benzeri bir tehlike de cep telefonları için geçerli. Nokia ve Samsung gibi markaları bire bir taklit etmeye çalışan imitasyon cep telefonları da piyasayı sarmış durumda. Maalesef bunların bir kısmı gerçek ürünmüş gibi sunuluyor ve yüksek fiyatlardan satılıyor. Emlak rantı ve faiz geliri olan yüksek gelir grubundaki tüketiciler açısından bu ürünleri tüketmek hiçbir sorun içermeyebilir, çünkü gerçek piyasayı yönlendiren akımlar her zaman azınlığın değil dar gelirli veya orta gelirli tüketicilerin tercihlerinden oluşmaktadır. Belirli bir seviyede geliri olan insanların da sürekli farklı elektronik eşyaları tüketme isteği, sonu gelmeyen bir ihtiyaçlar zincirini ortaya çıkaracaktır. Bu ihtiyaçların hiçbirisinin yüksek öncelikli olmadığını da düşünürsek, tüketim toplumuna dönüştüğümüz gerçeği ile tekrar yüzleşmek zorunda kalacağız. Bir televizyon satın alıyoruz, bir ses sistemine ihtiyaç duyuyoruz. Bir dvd oynatıcı almadan salonumuzda bir eksiklik hissediyoruz. Sonra dijital yayın aboneliği kiralıyoruz. Televizyonumuzu internete bağlıyoruz. Oyun oynayabilmek için bir de oyun konsolu satın alıp televizyonumuzu bir oyun merkezine dönüştürüyoruz. Tüm bunlara düzenli bir gelire sahip olmadan önce ulaştığımız için ödeme konusunda çok ciddi sorunlar yaşıyoruz.
Dünyanın önde gelen ekonomi yazarlarının hemfikir olduğu tek konu vardır, faizin tüm piyasaları zamanla yok ettiği ve faiz oranının ideal düzeyinin yüzde sıfır olması gerektiği. Çünkü faizin yer aldığı bir ekonomik sistem üretimi engelleyen bir sisteme dönüşeceği için ideal ekonomik refah seviyesinde bir toplumu oluşturmaktan uzak olacaktır. Bir ülkenin refah seviyesi, ekonominin canlanmasına paralel olarak o ülkenin vatandaşlarının ülkenin katma değeri üzerindeki olumlu etkisine bakarak ölçülebilir. Üretim yaptığımız düzeyde, kendi gelir seviyemizi zorlamayacak şekilde tüketim yapma bilinci içerisinde hareket etmeliyiz. Belki de ülkemiz için olumlu olabilecek en güzel haberlerden birisi, Cumhuriyet tarihinde ilk defa yıllık faizlerin yüzde 7’ye kadar gerilediğidir. İstihdamı sağlayacak, işsizliği yok edecek ekonomik yapıya ulaşmak için en büyük engel olan yüksek faizin yok olması ile üretim canlanacak, daha önceden dışarıdan satın aldığımız ürünleri kendimiz üretip ihraç edebileceğiz. Bugüne kadar hep nitelikli insan yetiştirip yurtdışına ihraç ettik ve bu bizim kaybımız oldu. Artık kendi ülkemiz için çalışıp, işimizi en iyi şekilde yapmak zorunda olduğumuzun farkına varmamız gerekiyor. Yetişen genç beyinleri ülkemizde tutup, onlarla bir kalkınma planı oluşturmak ve insan odaklı üretime ağırlık vermek Türkiye’nin en önemli çıkış yoludur. Savaşların giderek arttığı, ülkelerin içten bölünme sürecine girdiği çok tehlikeli bir dönemdeyiz. Petrol savaşlarının bir gün biteceği, Bor savaşlarının başlayacağı günlerin tahmin ettiğimizden daha yakın olduğunu görebilirsek, şimdiden savunma önlemlerini almaya başlayabiliriz. Biliyoruz ki, en etkili savunma hücumdur…
Etiketler: Apple » Erkut Altındağ » iPad » iPhoneİLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI
01 Ekim 2024 Köşe Yazıları
01 Aralık 2023 Köşe Yazıları
01 Ağustos 2023 Köşe Yazıları
01 Ekim 2022 Köşe Yazıları