Son Dakika
Selen Erdurak, Karel Kurumsal İletişim Direktörü Oldu
UPTION, MoneyGram’ın Türkiye’deki İlk Mobil Cüzdan İş Ortağı Oldu
KAGİDER, FEM Sertifikalı Kurumlar İle Kurumsal Üyelerini Bir Araya Getirdi
Elektriğin Bugünü ve Geleceği Electricity Eurasia Fuarı’nda Ele Alınacak
Red Hat Summit Connect İstanbul’da Gerçekleşti
6. Hizmet İhracatının Şampiyonları Ödüllerini Aldı
Yazı yazarken hiç kilitlendiğiniz olur mu? Bana zaman zaman oluyor. Ekrana boş boş bakıyor ve aslında yazacak çok şeyim olmasına rağmen tek bir kelime dahi yazamıyorum. Bir cümleye başlıyorum ve defalarca silerek aynı cümleyi tamamlamaya çalışıyorum. İşte böyle bir ruh halinde olduğum zamanlar anlıyorum ki tatilim gelmiş…
Halbuki neler yazmayı planlıyordum neler… 3G konusundan, yasaklı Youtube’dan, Turkcell’in başarılı sosyal ağ sitesi Gezenzi’den, Facebook’un hayatımızdaki yerinden, Dr. Paul Doany yönetimindeki Türk Telekom’un Cidde, Amman, Şam ve İstanbul’u birbirine bağlayacak olan “JADI LINK” adı verilen projesinden, Microsoft’un en yeni işletim sistemi Windows 7’den, Vodafone Türkiye’nin artık baygınlık veren Şafak Sezer’li reklamlarından, Lenovo ve Dell’in yeni notebook modellerinden, Dünya Kupası izleme zevkini kabusa dönüştüren Vuvuzela’dan, yüz milyonuncusu üretilen Blackberry’den, 10 kanaldan birden HD yayın yapan D-Smart’tan, merakla beklenen iPhone 4G’nin özelliklerinden, İş Bankası’nın iletişim ajansı MPR’ın yayınımıza uyguladığı bülten ve davet ambargosundan, bahsedecektim ama bugün hiçbiri hakkında bir şey yazmayacağım.
Bilgisayarı kapatıp çıkıyorum. Fotoğraf makinemi yanıma alıp Kadıköy’den vapura atladığım gibi Büyükada’ya gideceğim. Yaklaşık 1 saat 10 dk. süren yolculuk boyunca denize karşı oturup demli çayımı yudumlayacağım. Büyükada’da kiralayacağım bir bisiklet ile Dilburnu’na kadar giderek yarım ada turu yapıp tarihi ada evlerinin fotoğraflarını çekeceğim. Sonra tekrar İskele Meydanı’na dönerek çarşı içindeki taşfırında her zaman olduğu gibi “Kaşarlı Pide”mi sipariş edip tatlı bir yorgunluk üzerine afiyetle yiyeceğim. Sonra beni adadaki dondurmacılar bekliyor. Onları da ziyaret etmeyi ihmal etmeyeceğim. Sonra da dönüş yolunda güneş batarken hem fotoğraf çekip hem vapuru bıkıp usanmadan takip eden martıları seyredeceğim.
Haftasonu ise Polenezköy’e gidiyorum. İstanbul’a en yakın mesafedeki yeşille doğanın iç içe olduğu büyük ormanların gölgesindeki bu şirin beldedeki pansiyonlardan birisine gideceğim. Bahçe içinde kuş sesleri arasında saatler süren bir kahvaltı yapacağım. Uzun zaman sonra gazeteyi internet üzerinden değil pufudik koltuklara uzanarak gazete kağıdının hışırtıları arasında okuyacağım hatta okurken bir çardağın gölgesinde uyuyakalmayı bile düşünüyorum.
Anlayacağınız aklım tatilde, elim işe gitmiyor. Benim “tatilim geldi” müsadenizi istiyorum.
Yazımı “Leopar ve Köpek” isimli kısa bir yastıkaltı hikayesi ile bitirmek istiyorum.
“Adamın biri Afrika’da safariye çıkarken yanına minik köpeğini de almış.
Minik köpek bir gün ormanda dolaşıp, kelebekleri kovalar, çiçekleri koklarken kaybolduğunu fark etmiş. Ne yapacağını düşünürken bir de bakmış ki karşıdan bir leopar geliyor ve belli ki günlük yiyeceğini arıyor. “Şimdi başım dertte” diye düşünmüs minik köpek. Etrafına bakmış yerde kemik parçalarını görmüş. Hemen arkasını leoparın geldiği yere dönerek kemikleri kemirmeye başlamış, bu arada da arkadaki hareketi kestirmeye çalışıyormuş.
Leopar tam saldıracakken minik köpek kendi kendine konuşmuş; “Ne kadar lezzetli bir leoparmış. Acaba etrafta bundan bir tane daha var mı?”
Bunu duyan leopar bir anda donmuş kalmış ve en yakındaki ağaca tırmanarak dalların arasına saklanmış. “Tam zamanında kurtardım yoksa bu köpeğe yem olacaktım” diye düşünmüş leopar.
Bütün bunlar olup biterken bir baksa ağacın üstündeki bir maymun olanları izliyormuş. Bildiklerini kullanarak bundan sonra leopardan kurtulabileceğini düşünmüş. Leoparın yanına giderek neler olduğunu anlatmış. Leopar köpeğin yaptıklarına çok sinirlenmiş ve maymuna “Atla sırtıma, gidip sunu yakalayalım” demiş.
Ancak minik köpek neler olduğunu ve leoparın sırtında maymunla birlikte süratle kendisine yaklaştığını fark etmiş. “Şimdi ne yapacağım” diye düşünürken kaçmaya teşebbüs etmemiş. Bunun yerine arkasını leoparın geldiği yöne dönerek, kemikleri kemirmeye devam etmiş. Tam leopar saldıracakken yine kendi kendine konuşmuş;
“Bu aptal maymun da nerede kaldı? Yarım saat önce bir leopar daha getirsin diye gönderdim, hala haber yok!”
Diplomasi böyle birşey işte… yapabiliyorsanız!
Hızlı düşünün,
Sakin olun
Güçlü görünün,
Düşmanınızı kendi silahı ile yenin”.
Etiketler: Aykut Altındağ » Türk Telekom » turkcell » YoutubeİLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI
01 Ekim 2024 Köşe Yazıları
01 Aralık 2023 Köşe Yazıları
01 Ağustos 2023 Köşe Yazıları
01 Ekim 2022 Köşe Yazıları