Son Dakika
Irkımızın bazı özellikleri sayesinde diğer yaşam türlerinden belirgin bir şekilde ayrılıyoruz. Bunların başında mevcut olan ile yetinmeme, bir sonraki aşamaya geçme isteği var. Bu hepimizin yaşadığı bir duygudur. Çok istenilen ve arzu edileni elde ettiğimizde o anlamını yitirir. Sahip olmadıklarımız bize çekici gelmeye başlar. Biz de elimizdekilerin önemini yitirdiğini düşünerek yeni arayışlara gireriz.
Birçok kelime ile bu özelliğimiz tasvir edilebilir ama en uygunu ‘merak’ olacaktır. Bizi Mars’a kadar götüren merak, gelecek yüzyıllar için bilimsel keşiflerin en büyük itici gücü olmaya devam edecektir. Bu arada yeri gelmişken belirtelim; Amerikan Hükümeti’nin Mars’a düzenlenecek insanlı görev için ciddi bir bütçe ayırmayı kabul ettiği haberi tüm dünyada yankı buldu. 26 Temmuz 1969 tarihindeki Ay ziyaretinden sonra Mars’a insanlı uçuş insanlık tarihi için bir dönüm noktası olacaktır. Amerika da Ay’a ayak basma ile ilgili spekülasyonlara güçlü bir yanıt vermek için bu seyahati gerçekleştirme zorunluluğu hissediyor. Bildiğiniz gibi bazı kaynaklar Amerika’nın 1969’da Ay’a hiç çıkmadığını, ay üzerindeki çekimleri bir stüdyoda gerçekleştirdiğini iddia ediyor ve ellerinde oldukça sağlam kanıtlar da var.
Hayatımızı kolaylaştıran teknolojik buluşların bizi ne ölçüde etkilediği, yaşam tarzımızı nasıl biçimlendirdiğini çok iyi analiz etmemiz gerekiyor. Mekanik bir araç içerisinde istediğimiz istikamete giderken, eskiden günler sürebilecek mesafeleri dakikalar ile ifade edilebilecek zaman diliminde katedebiliyoruz. Geçmişteki öldürücü hastalıklar günümüzde aşı ile önceden engellenebiliyor. Elektronik bir ekrana bakarak çok uzaktaki bir tanıdığımız ile görüntülü olarak sohbet edebiliyoruz. Peki bu gelişmeler nereye kadar bu hızla sürecek? Bunun bir sınırı yok mu? Keşifler, icatlar bir gün tükenmeyecek mi?
İnsanoğlunun merak duygusu oldukça ki bu yaşadığı müddetçe olacaktır, bu gelişmeler yavaşlasa bile devam edecektir. Bilinmeyeni öğrenme arzusu ve çabası bizim en büyük yeteneklerimizden yalnızca biri. Bunu disiplinli bir eğitim ile birleştirdiğimizde araştırmacı ve kaşif yanımız ortaya çıkıyor. Tabi tüm bunlardan bahsederken bazı sınırlarımızın da olduğunu belirtmemiz gerekiyor. Çok istekli olsak da yapabileceklerimiz tekniğimiz ile sınırlı. Ay’ın ötesine canlı gönderemiyoruz, sadece robotlar uzak diyarlara gidebiliyor. Uzaklık kavramını da Samanyolu Galaksisi içerisindeki bir bölge için kullanıyoruz. Halbuki evren çok geniş, ve sürekli genişliyor. Halen çözemediğimiz, tedavi edemediğimiz ciddi hastalıklar var. Maalesef dünya üzerindeki savaşlar hala devam ediyor. Çok şey öğrendik ama barış ve huzur içerisinde yaşamayı bir türlü öğrenemedik.
Başlık olarak kullandığımız ‘son sınır’ terimi ile ne kasıt edildiğini izah edersek daha makul olacaktır. Son sınır, herhangi bir konuda gelinen ve bundan sonra ilerleme kaydedilmesi beklenmeyen durum olarak açıklanabilir. Örneğin yer çekimi kanunu bir son noktadır. Bunun üzerine bir kanun çıkartılması beklenmez. Belki tanımı ile ilgili hatalar giderilip bazı eksik noktalar tamamlanabilir ama yerçekimi kanunu asla değişmez.
İnsanın yaratılmasındaki teknolojiyi gözden geçirmeye ne dersiniz? Örneğin sırlarına henüz vakıf olamadığımız beynimiz tam bir işletim sistemi kararlılığında çalışıyor. Bütün vücudu yönetiyor, düşünmemizi sağlıyor. Zeka doğrultusunda kararlar almamıza yardımcı oluyor. Bu konuda bir çok yapay zeka yazılımı üretildi ama hepsi de beynin gerçek işlevini taklit etmekten çok uzaklar. Gördüğümüz rüyalar bile beynin bir gizemi. Aşırı güç harcadığımızda ve vücudumuz hararet yaptığında terleyerek normal vücut ısısına dönüyoruz. Acıktığımızda yemek yeme içgüdüsü bizi yönlendiriyor. Bunların beynimiz tarafından koordine edildiğini unutmamamız gerekiyor
Dünya üzerindeki en önemli meselelerden bir tanesi güç kaynakları ve bunların kullanımı. Evimizde veya işyerimizde kullandığımız tüm cihazlar elektrik enerjisi ile çalışıyor. Elektriğin üretim maliyeti ise bazen çok yüksek olabiliyor. Bu nedenle son zamanlarda güneş ve rüzgar enerjisi gibi alternatifler ön plana çıkmaya başladı. Peki bizim enerji kaynağımız nedir? Kalbimiz mi? Yoksa uyku mu? Neden bir müddet uyumadığımız zaman kendimizi güçsüz hissediyoruz? Belki de uyurken bir nevi şarj olmaktayız.
En müthiş teknik ve tasarım nerede kullanılıyor merak ediyor iseniz, yine insana verilen çok önemli bir yeteneği incelememiz gerekir. Bebek sahibi olmak bir çok insana sıradan bir olay gibi gelebilir. Aslında bir bebeğin oluşum süreci ve doğumu kompleks ve oldukça şaşırtıcı bir gerçektir. DNA üzerine kodlanmış bilgiler ile bir bebeğin oluşumu, tasavvur edilmesi güç bir teknolojinin hayatımızda var olduğu anlamına da gelir.
DNA araştırmaları da son yıllarda oldukça revaçta olan bir konu. İnsanın DNA haritası üzerindeki çalışmalar sonuç verir ve doğru bir harita çıkartılırsa, bir çok çok hastalık genetik müdahale ile önlenebilecek. Yapı taşlarımız olan DNA’lar üzerinde milyarca bilgi olduğu tahmin ediliyor. Bu bile bizim mevcut teknolojimiz ile anlayabileceğimiz bir konu değil. Daha doğrusu insan algısının çok ötesinde bir fenomen.
Sonuç itibariyle insanın yaratılmasında üst düzey teknoloji kullanıldığı muhakkak. Bu teknolojiye bizim erişemeyeceğimiz de çok net anlaşılıyor. Aslında bizim aradığımız belki de o kadar uzaklarda değil. Kendimize dikkatlice bakar ve tasarımımızdaki mucizeyi görürsek, uzay gemisine binip Mars’a bayrak dikmeye gitmek anlamsız gelecektir. Eğer gerçekten gizem peşindeysek, kendimizden uzaklaşarak başka galaksilere gitmek, yani dış uzaya bir yolculuk etmek yerine daha farklı bir seyahate çıkmamız gerekiyor. Rehberi de, Kılavuzu da bilinen bir seyahate!
Etiketler: Erkut AltındağİLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI
01 Ekim 2024 Köşe Yazıları
01 Aralık 2023 Köşe Yazıları
01 Ağustos 2023 Köşe Yazıları
01 Ekim 2022 Köşe Yazıları