Son Dakika
Ülkemizin gündemi gerçekten çok yoğun ve karmaşık görünüyor. Acaba herhangi bir Avrupa ülkesinde sabah ile akşam arasında bizdeki kadar haber değeri taşıyan olay çıkıyor mudur? Referandumla ilgili her gün yeni bir tartışma, KPS Sınavı sorularının çalınması, trafik kazaları, heyelan, sıcak hava, Dünya Basketbol Şampiyonası, terör, askerlik, sanatçıların ülkeyle ilgili sansasyonel yorumları, daha neler neler… Yarın sabah gazeteyi açtığınızda tüm bu haberlere aynı sayfa üzerinde rastlayabilirsiniz. Tüketim toplumu olduğumuzu o kadar net bir şekilde ortaya koyuyoruz ki, başka ülkelerde bunlar gündemi birkaç yıl meşgul edebilecek konularken bizde birkaç günde halledebiliyoruz.
Eylül ayı içerisinde yapılacak olan referandum nedeniyle ülkemiz şimdiden iki uç farklı görüş olarak kutuplaşmış durumda. İş arkadaşları ile sohbet ederken grubun dışındaki bir fikre sahipseniz dışlanma olasılığınız çok yüksek. Hatta aynı evde bile yaşayan aile bireyleri arasında gerilim oluşabiliyor. Neye evet, neye hayır diyeceğimizi bile tam olarak bilmiyoruz. Bunun nedeni ise sadece duyduklarımızı önyargılarımız ile değerlendirip araştırma yapamadan fikir sahibi olmayı sevmemiz. Oylama maddesinden çok mevcut durum iki farklı siyasi görüşün etrafında şekillenmiş durumda. Referandumdan bir gün sonra hiçbir şey olmamış gibi hayata devam edeceğiz; o güne kadar ise gerilim sürekli artacak. Toplum olarak bunu çok seviyoruz, sakin olarak konuşup halleşmek yerine heyecanlı ve sinirli bir üslup ile etrafımıza negatif enerji yayıyoruz. Bizim gibi düşünmeyenlerin fikrine katılmayabiliriz ama bu saygılı olmayacağımız anlamına gelemez. Bunu ne zaman öğreneceğiz?
Sanatçıların bir toplumun önemli mekaniklerinden olduğunu, toplumu yönlendirmeleri gerektiğini hep duyarız. Türkiye’de bu konular da ters işliyor. Dünyaca ünlü bir müzisyenimiz, toplumu yönlendirme adına büyük çoğunluğun kalbini kıracak ve rencide edecek sözler sarf ediyor. Bu sözlerden Diva olarak nitelendirdiğimiz sanatçılarımız da paylarını alıyor. Ne gerek var? Bu ülkede arabesk müzik hiç mi dinlemedik? Duygusal olarak çöktüğümüz dönemlerde hiç mi iyi gelmedi, ruhumuza hitap etmedi? Her zaman klasik müzik veya konçerto mu dinlemek zorundayız? Peki, sanatçı olarak nitelendirdiğimiz bu kişiler, ülkemizi sürekli karalayıp, öyle mi sahnede kalmak zorundalar? Sadece alanında başarılı olmak yetmiyor mu? Türkiye’yi çamura batırmadan, kültürümüzü ayaklar altına almadan bu iş yapılmıyor mu? Ya da daha fazla para kazanmak için ülkeyi satmak şart mıdır?
Nobel ödülü alıyoruz, sevinemiyoruz. Kitapları yurtdışında binlerce satan edebiyatçılarımız oluyor, fikirlerinden ve ithamlarından dolayı yerin dibine batıyoruz. Dünya çapında müzik icra eden ustalarımız var diyoruz, internet üzerinden ülkeyi küçümsüyorlar. Sportif başarılar dışında, arka planında başka bir düşünce olmadığını bilerek ne zaman sevineceğiz? Bayraklarımızı alıp dışarı çıkacağız? Bu kadar karamsar bir tabloya rağmen adam gibi adamlar da çıkıp yalnız ve güzel ülkemiz için bağımsız olarak konuşabiliyorlar. Demek ki paranın ötesinde olan “karakter” ve “güzel ahlak” adını verdiğimiz olgular hayatı güzelleştiriyor. Ülkemiz insanını toplumumuz daha sağlıklı kılıyor.
Sonbaharla birlikte yeni bir döneme giriyoruz. Değişimin bir şekilde hızlanacağı, toplum olarak yeni kararlar almamız gereken bir döneme adım atacağımız için her bireyin üzerine düşen sorumlulukları yerine getirmesi gerekiyor. Öncelikle, toplumsal sükûnetin bozulmasını önlemek bizim asli görevimiz. Aynı fikirde olmadığımız insanlara hoşgörü göstermek, hoşgörünün felsefik olarak doğduğu yer olan Anadolu insanı için, yani bizim için zor olmasa gerek. Kültürümüzün ve inancımızın en önemli özelliklerinden birisi de sabır. Türkiye’nin çok parlak bir geleceğe ulaşacağını hayal etmek, bunun gerçekleşmesi için çabalamak gibi bir seçeneğimiz var. Bu seçeneği hep aklımızda tutmalıyız. Hepimiz elimize para geçtiğinde güzel şeyler yapmayı planlarız. Fakirlere yardım etmek, bir çocuğa burs vermek, okul yaptırmak, bağışta bulunmak gibi… Ancak bir şekilde büyük ikramiye çıkmadığı veya istediğimiz zamlar alınamadığı için bu hayaller hep ertelenir. Bu noktada önemli bir detayı hep gözden kaçırıyoruz. Bu ülke için bir şeyler yapmak istiyorsak, şu anda yaptığımız işin en iyisini yapacağız. Anne-baba isek çocuğumuzu vatana en hayırlı olacak şekilde yetiştireceğiz. Öğrenci isek, okuduğumuz okulun hakkını verip en yüksek notlarla, iftiharla mezun olacağız. İşçi isek, mesai saatinin bitimini dört gözle beklemek, Facebook’ta sohbet edip zaman geçirmek yerine işyerindeki her anımızı üreterek, çalışarak geçireceğiz. Herkes her ne iş yapıyorsa, o işi mükemmele yakın yapmaya çalışacak. Zaten bunu yaptığımızda zaten güzel bir ülke için gerekli adımları atmış olacağız. Yoksulluğun ve yolsuzluğun azaldığı, iyi insanların yönetimi ele geçirdiği; iyi yönetilen, tamamen dürüst ve ahlaklı bir toplum olacağız. Şimdi iyi bir okuyucu olun ve bu yazıyı iyi okuyun; işte ilk adımınız…
Etiketler: Erkut Altındağ » KPS Sınavı » ReferandumİLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI
01 Ekim 2024 Köşe Yazıları
01 Aralık 2023 Köşe Yazıları
01 Ağustos 2023 Köşe Yazıları
01 Ekim 2022 Köşe Yazıları