Son Dakika
BJK SuperApp’in Lansmanı Gerçekleşti
Turkcell Mobil Uygulamasını Yeniledi
Siber Saldırılarda Sisteme Sızan Kötü Amaçlı Yazılımların Kullanımı Yüzde 168 Arttı
Yandex Reklam Tercihleri Araştırması’nın Sonuçları Belli Oldu
Özel Sanal Gerçeklik Müzesi Müzeverse Kapılarını Ziyaretçilere Açtı
Gastromasa Gastronomi Konferansı İstanbul’da Gerçekleşti
Bu dönem en popüler köşe yazısı konusu “Türk Lirası ile yabancı para birimleri arasındaki etkileşim” olmaya başladı. Trende uymak için makale içerisinde, Türk Lirası’nın nasıl güçlendirilebileceği ile ilgili olarak çeşitli önerilere bilimsel çerçeveden çıkmadan yer vermeye çalışacağım.
Temel husus, bir para birimini güçlendirmek için kısa sürede özel bir çalışma yapmanın pek mümkün olmadığını bilmemiz gerekiyor. Eğer ekonomide bazı işleri doğru yapıyorsanız bu kendiliğinden gerçekleşecektir. Diğer bir deyişle, uzun vadede bir devlet ekonomisi planlı olarak yapılandırılırsa, ilgili ülkenin para birimi de küresel piyasada değerlenecektir. Benzer bir şekilde yabancı değerleri satıp ülke para birimine yatırım yapılması da yakın bir etki oluşturacaktır. Piyasanın en temel kuralı hiç değişmez; bir şey ne kadar nadir bulunuyorsa o kadar değerlidir. Bir ürün veya para biriminin bollaşması, beraberinde fiyat/değer düşüşünü getirecektir. Yine herhangi bir ülkenin para birimini değerli kılmanın en önemli yöntemlerinden birisi de “beklentiler”dir. Ülkedeki ekonomik ve politik gelişmelerin olumlu yönde seyri, ülkeyi bir yatırım merkezi haline getirebilir.
Ülke içerisinde enflasyonun da düşük tutulması bir başka uzun vadeli stratejidir. Devletin ve Merkez Bankası’nın ortak çabası ile sıkı bir maliye politikası izlenmesi, kamu harcamalarında israftan kaçınılması ve üretici dostu para politikalarının izlenmesi enflasyonu düşük tutmanın temel koşullarıdır. Aslında tüm bu anlattığımız hamlelerin tamamı birbirine entegre olacak şekilde birlikte kullanılmalıdır. Ülkeye ait para biriminin güçlenmesi zaman zaman istenmeyen bir durum da olabilir. Örneğin herhangi bir ülkenin para biriminin aşırı değerlenmesi de ihracatı olumsuz yönde etkiler ve yavaş büyümeye sebep olur.
Bir cep telefonu düşünün. Aslında bu teknolojik aygıt tamamen cam, plastik, alüminyum ve çeşitli metaller gibi doğal kaynaklardan üretilmiş; ancak bu doğal kaynaklar o kadar hassas bir şekilde işlenmiştir ki, üretim maliyetinin 15-20 katına satılıyor. Girişimciler, firmalar veya devletler sahip oldukları teknoloji ve imkânları kullanarak ürün ve hizmetlere katma değer katabilecek yatırımlara yoğunlaşmalı ve buna bağlı teknolojiler için bütçe ayırmalıdır. Ülkemize Ar-Ge alanında firmalar arzuladıkları seviyelere henüz gelebilmiş değiller. Yine de ciddi bir atılımla Batı ile aramızdaki fark kapanabilir. Milli savunma sanayinde bu farkı kapatabileceğimizi yakın zamanda ürettiğimiz yerli silah teknoloji ve teçhizatlarla kanıtlamış olduk. Ancak bu başarıyı diğer sektörlere de aktarmamız gerekiyor.
Çeşitli öneriler ile neler yapabileceğimiz konusunda tavsiyelerde bulunmak faydalı olabilir. Örneğin, günümüzde Yazılım Sektörü evrimleşerek yeni bir seviyede konumlanıyor. Başta oyunlar olmak üzere birçok yazılım türü firmalar ve yazılımcılar için yüksek gelir sağlayabiliyor. Tek kişinin elinden çıkan ve yazılımcısına milyon dolarlar kazandıran oyunlar mevcut. Özellikle oyun tasarımcılığı başlı başına bir meslek haline geldi. Başlangıç yatırım maliyeti çok düşük olan, bilgiye dayalı bu sektörün 2017 yılında kümülatif olarak 108 milyar dolar gelir sağladığını biliyoruz. Bu büyük pastada rekabet giderek artıyor, firmalar kendi pozisyonlarını güçlendirmeye çalışıyorlar.
En büyük avantaj ise, mikro düzeydeki şirketlerin veya yazılımcı takımlarının da bu pastadan pay alabilmesi. Ülkemiz için bu sektör halen gelişme aşamasında; işte tam bu dönemde orijinal çalışmalar üreten firmalar bu büyük pastadan pay kapacaklar. Sinema Sektörü de bu kapsamda değerlendirilebilir. Yeni görüntü ve görsel efekt teknolojileri kullanılarak çekilen filmlerin gişe başarıları ve topladıkları hasılatlar neredeyse bazı ülkelerin yıllık gayri sayfi yurt içi hasıla miktarları kadar olabiliyor. Bazı Uzakdoğu ve Asya ülkelerinin sinema alanında oldukça yenilikçi hamleler yapmaya çalıştıklarına şahitlik ediyoruz. Bunun sebebi, özellikle görsel sanatların evrensel olması ve dünyadaki herkes tarafından talep edilmesi. Netflix, Amazon, Hulu gibi şirketlerin de finansal olarak aşırı derecede güçlenmesi dikkat çekiyor.
Son olarak, inanılmaz güzelliklere sahip ülkemiz Turizm Sektörü’nde teknolojiyi de entegre ederek çok büyük açılımlar gerçekleştirebilir. Türkiye’ye ulaşımı kolaylaştıracak uluslararası havaalanlarında artışın yanı sıra, sektör içerisinde de yüksek teknolojiyi sundukları hizmetlere dahil etmek başarıyı beraberinde getirecektir. Basit bir örnek, her yıl Amerika’da Los Angeles’de gerçekleştirilen ve dünyanın en büyük Elektronik Eğlence Fuarı olan E3’e 2017 yılında büyük çoğunluğu yurtdışından olmak üzere 68.400 kişi katılmış. 293 şirketin aktif olarak tanıtım yaptığı bu fuar Amerikan Ekonomisi açısından hem belirleyici özelliklere sahip, hem de dünyada Amerika’yı tanıtan ve gündemde tutan bir etkinlik. Buna benzer teknoloji yoğun fuarların Türkiye’de düzenlenmesi ülkemizin tanıtımı açısından da paha biçilemez olacaktır.
Rekabet etmek istiyorsak, daha değerli bir para birimimiz olsun istiyorsak, ekonomik koşulların düzelmesini arzuluyorsak sadece çok çalışmanın yeterli olmayacağını bilmemiz gerekiyor. Aynı zamanda tüm şirket ve kurumlarımızın yenilikçi yöntemler ile başka firmaların üretmediği nitelikte ürün ve hizmetler üretmesi, devletimizin de bu endüstrilere güçlü zemin hazırlayacak regülasyonları sağlaması şart. Tüm bu koşullar bir araya geldiğinde, ülkemizin sahip olduğu doğal kaynakları ve nitelikli insan gücünü doğru bir şekilde kullanarak istediğimiz sinerjiyi oluşturabilir, refah toplumu seviyesine ulaşabilmek için en önemli adımı atmış oluruz.
Akademik Referans: Economic Help
Etiketler: Erkut AltındağİLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI
01 Ekim 2024 Köşe Yazıları
01 Aralık 2023 Köşe Yazıları
01 Ağustos 2023 Köşe Yazıları
01 Ekim 2022 Köşe Yazıları