Son Dakika
Yıllar önce sanatçı bir dostumun sergisinin açılış kokteylinde fotoğraf çekerken arka taraftan yaşlı bir teyze seslendi: “Fotoğrafçı çocuk! Benim de fotoğrafımı çeker misin?”. O gün oradaki yaşlı teyze aslında hiç farkında olmadan çok severek kullandığım bu tanımlamanın kaynağı olmuştu. İşte bugün size “Fotoğrafçı Çocuk” olmanın hem keyifli hem de zor yanlarından bahsedeceğim.
Fotoğraf çekmeye olan merakım çocukluk yıllarıma dayanır. Ortaokul yıllarında yani 1980’li yılların başında ilk tanıştığım fotoğraf makinem Kodak oldu. Küçük, bir kutu biçiminde, 2 minik kalem pille flaşı çalışan ve şimdiki cihazlarla karşılaştırılamayacak kadar basit bir makineydi. 36 Pozluk filmler satın alarak içine takar ve filmi banyoya göndermeden önce 37-38 tane poz çekebilmenin hesabını yapardık. O zamanlarda çekilen fotoğrafın nasıl çıktığını ancak film bittikten sonra banyosu ve baskısı yapılıp fotoğrafları elimize aldığımızda görebilirdik.
Gel zaman git zaman teknoloji hızla gelişti ve mekanik fotoğraf makinelerinin yerini dijital ve oldukça gelişmiş akıllı cihazlar aldı. Yeni teknoloji fotoğraf makineleri o kadar akıllıydılar ki; size neredeyse deklanşöre basmaktan başka yapacak birşey bırakmadıkları gibi tüm ISO, zamanlama, netlik ve flaş ayarlarını hızlı ve otomatik olarak yapar hale geldiler.
Günümüzde özel merakı olanlar dışında artık çoğu kimse dijital ortamda çekilen fotoğraf karelerini kağıda bastırmadan yine dijital olarak saklamayı tercih ediyor. Bu sefer de fotoğraf makinelerinin çektiği fotoğrafların kalitesinin ve çözünürlüklerinin yüksekliği ciddi bir yedekleme ve arşivleme problemini gündeme getiriyor.
Fotoğraf çekmeyi seven profesyonellerin fotoğraf arşivleri artık terabaytlarla ifade edilen büyük veri yığınlarına dönmüş durumda. Burada önemli olan sadece depolamak da değil, gerektiği zaman en hızlı biçimde aranılan fotoğrafa ulaşmak da çok önemli hale geliyor. Bu işle uğraşan bir fotoğrafsever kendisine mutlaka iyi bir arşiv oluşturmalı. Eğer bunu yapmazsa belirli bir zaman sonra kontrolü kaybedip arşivden aradığı bir fotoğrafa ulaşması ya mümkün olmayacak ya da aradığı fotoğrafı bulması aşırı uzun bir zaman alacak.
Sosyal ağların etkisiyle özellikle Facebook, Twitter ve Instagram fotoğraf paylaşmyı sevenlerin vazgeçilmez paylaşım platformları haline geldi. Dünyada hergün milyonlarca fotoğraf bu ortamlarda paylaşılarak yüz milyonlarca insana ulaşıyor. Yapmanız gereken sadece iyi bir fotoğraf çekip bunu paylaşmak.
“Fotoğrafçı Çocuk” olarak benim fotoğrafçılık konusunda en çok zorlandığım konu ne fotoğrafları bilgisayara aktarıp düzenlemeler yaparak Facebook’a aktarmak için ayırdığım zaman, ne terabaytlarca fotoğrafın arşivlenmesiyle ilgili sorunlar, ne kişilere fotoğrafları tek tek e-posta ile servis ederken harcadığım zaman, ne de sürekli birkaç kiloluk fotoğraf makinesini ve lensleri taşıdığım çanta ile gece gündüz dolaşmak. En büyük sıkıntı fotoğrafını çektiğimi, bile bile fotoğrafa giren hatta kendi isteğiyle poz veren fakat arıza çıkaran insanlar.
Bir etkinlik sonrası saatlere varan bir emek harcanmışken Facebook’a aktardığım fotoğraflarla ilgili mutlaka 1-2 arızalı insan çıkıyor. Ya gecenin bir vakti ya sabahın erken bir saati iletişime geçiyorlar. Dostlarım iyi bilir; makul istekleri ve özel neden belirtenleri zaten geri çevirmiyorum ama genelde iki tip sorunumuz oluyor. Birincisi “Benim fotoğrafımı niye yayınlamadın?” diyenler, ikincisi ise “Benim fotoğrafımı niye yayınladın?” diye başlayan sitem içeren hatta hakaret ve tehdite varan istekler.
Mesela “Benim şu fotoğrafımı sil” diyor biri… Fotoğrafa bakıyorum kare içinde en az 10-15 kişi fotoğrafta falso yok, frikik yok, netlik problemi yok ama hanımefendi veya beyefendi kendisini beğenmemiş “sil bu fotoğrafı” diye emir buyuruyor. Ya da aradan 3-5 yıl geçmiş yine toplu bir fotoğraf için istek geliyor. “Neden sileyim?” diyorum. Gerekçe bir hayli komik “Fotoğraftaki falanca ile artık küsüz, görüşmüyoruz”…
Bunların dışında bir de fotoğraf makinemi görüp fotoğraf çekeceğimi anladığında bir anda öcü görmüş gibi fırlayıp kendini kenara atan, başını tamamen çeviren veya oturduğu yerden ok gibi fırlayıp kaçan insanlar beni çok güldürüyor. Kibarca fotoğraf çektirmek istemediklerini söyleseler zaten kimsenin fotoğraf çekeceğiz diye boğazına sarılmıyoruz ama sergiledikleri bu nahoş hareket hem kendilerini sıkıntıya sokuyor hem de çevrelerindeki insanları böyle yaparak tedirgin ediyorlar. Keşke biraz daha medeni olabilseler.
Fakat bütün bu zorluklara rağmen yaşadığım ve gördüğüm hayatın bazı karelerini dondurmayı ve kalıcı hale getirmeyi seviyorum. Hele dostlarımla birlikte fotoğraf çektirmek veya onları yakaladığım karelerde ölümsüzleştirmek bana büyük keyif veriyor. Uzun lafın kısası fotoğraf çekmeye devam ediyorum ve edeceğim. Fotoğraf kareme girmek istemiyorsanız lütfen medeni bir şekilde ve kibarca bunu ifade edin ki; istemeden sizin özel hayatınıza müdahale etmeyeyim. Fakat kendi isteğinizle de o kareye girmişseniz zaten arıza çıkarmanın gereği de yok.
Bu ayki yazımı A. Einstein’a ait bir deyiş ile noktalıyorum. “İnsan olduğunuzu hatırlayın. Geriye kalan her şeyi unutsanız da olur”.
Aykut Altındağ
Genel Yayın Yönetmeni
www.maxihaber.net
Hashtag: #aykutabiburada
İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI
01 Ekim 2024 Köşe Yazıları
01 Aralık 2023 Köşe Yazıları
01 Ağustos 2023 Köşe Yazıları
01 Ekim 2022 Köşe Yazıları