Son Dakika
Sabit bir telefon hattına sahip olabilmek için en az 10 yıl beklendiği, jeton ile telefon kulübesinden sıra bekleyerek telefon edildiği, kaset doldurtmak için listelerin hazırlandığı, Beta ve VHS video kasetlerden film seyredildiği, Commodore 64, Atari ve Amstrad CPC464’ün çocukların hayatlarında tanıştıkları ilk bilgisayarlar olduğu, oda duvarlarında Duran Duran, Madonna, Samantha Fox ve George Michael posterlerinin asılı bulunduğu, Bo Derek, Ornella Muti ve Ursula Andress’in erkeklerin hayallerini süslediği, Adile Naşit’ten masal dinlendiği, ihtilal, darbe ve sıkıyönetim kelimelerinin hayatımızda yer ettiği, Çernobil kazası yüzünden ağız tadıyla çay içemediğimiz, telsiz kullanıcılarının “Arkadaş arıyorum, arkadaş…” diyerek yeni arkadaş edindiği, çocukların sokakta misket oynayıp topaç çevirdiği, okuldaki arkadaşlarımızın anı defterlerine hatıraların yazıldığı, çeşmeye ağzımızı dayayıp kana kana su içtiğimiz, belediye otobüslerinde aylık mavi kart ile limitsiz seyahat edilebildiği, Cenk Koray’ın esprileriyle buz kestiğimiz, okula servisle değil yürüyerek gidildiği, televizyonların uzaktan kumandasının bulunmadığı ve siyah-beyaz olduğu, annemizin en güzel babamızın en yakışıklı olduğu bir dönemi yaşadık bizler.
O eski yıllarda uzun eşek en sevdiğimiz oyundu. Oyunda yastık olmak büyük ayrıcalıktı. O zamanlar şimdiki gibi iPad, iPod, mp3 çalar, XBOX, PS2 gibi cihazların hiçbiri yoktu. Sadece walkman icat edilmişti. İki tekerlekli bisiklete bile sahip olmak hem lüks hem ayrıcalıktı. Bisikletiniz varsa arkadaşlarınızın “bir tur versene” istekleri hiç bitmezdi.
Dönemin TV programları arasında Dallas, Aşk Gemisi, Aşağıdakiler-Yukarıdakiler, Flamingo Yolu, Bizimkiler, Zengin ve Yoksul, Şahin Tepesi, Kaynanalar, Perihan Abla ve Kara Şimşek vardı. Tontonlar, Bay Meraklı, Heidi, Red Kit ve Vikingler gibi çizgi filmler seyredilirdi. Barış Manço’nun 7’den 77’ye programı Pazar günleri asla kaçırılmazdı. Lig maçlarını öyle her hafta istediğimiz gibi seyredemezdik. Maçlar genelde radyodan dinlenirdi. Üç büyüklerin maçlarının decodersiz ve siyah-beyaz seyredilebildiği güzel günlerdi…
Turşucu ve macuncu gezerdi sokaklarda. Sinemada Alaska Frigo yenirdi. Maçlarda poşet içinde su satılırdı. Plastik tadında su içerdik maçlarda. Cam şişelerin depozitosu vardı. Boş şişe bakkala götürülür ve dolusu alınırdı. Boş zamanlarımızda Tommiks, Teksas, Zagor, Mister No, Kızılmaske, Mandrake ve Yüzbaşı Volkan okurduk. Tipitip çiğner, gazoz kapaklarını biriktirip misket gibi oynardık.
Şimdi bu anlattıklarımın üzerinden çok zaman geçti. Bu geçen zaman aralığında da çok hızlı gelişen teknolojiye şahit olduk. Artık evinde bilgisayarı, notebook’u, interneti, büyük boy akıllı TV’si, dekoderi, sabit telefonu, cep telefonu, dijital fotoğraf makinesi ve oyun konsolu olmayan kimse neredeyse yok.
Şu anda sahip olduğumuz birçok şeyin eski yıllarda hayalini bile kuramazdık. Şimdi ise etrafımız teknoloji ile kuşatılmış, kameralarla her anımız izlenen, sokakta yaşamak yerine yapayalnız sosyal ağlarda yaşamayı tercih eden, hayatı çok hızlı yaşayan, hızla tüketen ama bir o kadar da yorgun ve mutsuz insanlar olduk. Teknoloji hayatımızı çok kolaylaştırsa da henüz “mutlu insanları” icat etmedi. Belki birgün içinde mikro işlemci olan tek kullanımlık bir hap yaparlar ve insanlar teknolojik olarak mutlu olurlar.
Bu ay anonim bir deyiş ile yazımı sonlandırıyorum. “Kitap okuyunca ne değişecek diye düşünüyorsan, elindeki kitaba iyi bak ! O da bir zamanlar odundu.”
Aykut Altındağ
Genel Yayın Yönetmeni
www.maxihaber.net
Hashtag: #aykutabiburada
İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI
01 Ekim 2024 Köşe Yazıları
01 Aralık 2023 Köşe Yazıları
01 Ağustos 2023 Köşe Yazıları
01 Ekim 2022 Köşe Yazıları