Son Dakika
OPPO, Find X8 ve Find X8 Pro’yu Tanıttı
Mercedes-Benz Güvenlik Sistemleri Geleceğin Güvenliğini Bugünden Sunuyor
Make-A-Wish Türkiye, 25 Yaşında
Selen Erdurak, Karel Kurumsal İletişim Direktörü Oldu
UPTION, MoneyGram’ın Türkiye’deki İlk Mobil Cüzdan İş Ortağı Oldu
KAGİDER, FEM Sertifikalı Kurumlar İle Kurumsal Üyelerini Bir Araya Getirdi
Eternalizm, diğer bir deyişle zaman felsefesi, her zaman dilimindeki durumun ve görüşün gerçek olduğunu iddia eden bir akımdır. Bu normalde sadece şimdiki zamanın gerçek olduğunu savunan görüşün aksini savunan bir akımdır. Zamanın akışı ile ilgili tartışılan konuların hepsi zamanın kendi içerisinde üç bölgeye ayrıldığını öne sürer: Geçmiş, Şimdi ve Gelecek. Geçmiş zaman değiştirilemez ve sabittir; gelecek ise tanımlanmamış ve muğlaktır. Zaman ilerledikçe az önce şimdi olarak tanımladığımız zaman geçmişin parçası olmakta, şimdi ise geleceğin öncülü kabul edilmektedir. Zamanın akıp gitmesi olarak da nitelendirilen bu durum zamanın sürekli ileriye doğru yol aldığını baz alan teorinin bir uzantısıdır. Diğer bir karşıt görüşe göre ise şu anda dışında başka hiçbir zaman dilimi bulunmamaktadır. Geçmiş ve gelecek, şimdi kavramının farklı konumlardaki izole edilmiş ancak gerçek halidir. Aslında gelecek kavramı da zamanda odak noktasında bulunan kişinin görüş açısı ve kabiliyeti ile ilgilidir.
Bu özet bilgiden sonra asıl konuya değinmemiz gerekiyor. Teknoloji özellikle son 20 yılda nasıl oldu da bu kadar hızlı ilerledi? Yakın gelecekte daha da hızlanacak, hatta hızı katlanarak artacak mı? Birkaç basit örnek üzerinden tüm bu sorulara çözüm bulmaya çalışalım. Bilgisayar teknolojisi ile konuyu açalım. 1990’lı yılların başı itibariyle, özellikle de kişisel bilgisayarların günlük hayatımıza girmesi ve tüketici piyasasındaki ürünlerin “satın alınabilir fiyatlar” ile satılmaya başlamasıyla birlikte uzun bir teknoloji seyahatine çıktık. Henüz internet yoktu, sadece ağ bağlantısı kavramı vardı. Disketler ile veri aktarımı yapabiliyorduk. MB ile sınırlandırılan sabit disklere yedekleme yapabiliyorduk. Günümüzde ise ekran, işlemci, hafıza, depolama, çoklu işlem gibi birçok yetenek hayal gücümüzün ötesinde gelişti, dokunmatik ekranlar neredeyse tüm alışkanlıklarımızı değiştirdi. 2000’li yılların başında HP’nin dokunmatik ekranlı el bilgisayarları ve dizüstü bilgisayarları kimsenin tahmin edemediği bir devrin de habercisi oldu. Resistif ekranlar yerini kapasitif ekranlara bıraktı. İki nokta, çoklu dokunmatik derken şu anda ekranlar neredeyse parmak izimizi tanıyabilecek kadar hassas hale geldiler.
Hatırlarsanız Geleceğe Dönüş filminin ikincisinde, 21 Ekim 2015 yılına bir zaman yolculuğu yapılıyor ve bize hangi teknolojik gelişmeler ile karşılaşabileceğimiz gösteriliyordu. Mobil ödeme, ev otomasyonu, altı kanallı televizyon, televizyon üzerinden yapılan görüntülü çağrı, akıllı fırınlar şu anda günlük hayatımızda kullandığımız ve kullanırken de hiç şaşırmadığımız basit elektronik ürün ve hizmetler haline geldi. Ancak yine filmden hatırladığımız holografik görüntüler, uçan arabalar ve tabela işaretleri, otomatik benzin istasyonlar ve yakıt olarak kullanılan çöpler henüz gerçekleşmedi. Tabii bir de şu kendiliğinden şişen havalı spor ayakkabılar da ortalarda yok. Yine de ne olursa olsun filmlerde rastladığımız ve senaristlerin hayal gücü olarak adlandırdığımız fikirlerin belki de tamamı gelecekte erişilebilir olacak.
Asıl korkutucu olan kısma geldiğimiz ise askeri teknolojilerin karşımıza çıktığını görüyoruz. İşte zaten bu makalenin de temel çıkış noktası bahsettiğimiz bu tehlikeli gelişmeler. Başta süper güç devletler olmak üzere her ülke askeri teknolojilerini geliştirmek için inanılmaz bir şekilde para harcıyor. Trilyon dolarlar ile ifade edilebilecek hale gelen savaş sanayi aynı zamanda ülkelerin kalkınmışlık düzeyini de göstermeye başladı. Türkiye de yakın zamanda F35 Lighting adı verilen yeni nesil savaş uçaklarını envanterine katmaya başladı. Daha az radar izi bırakan, kara ve hava saldırılarında daha güçlü olan ve aynı zamanda keşif de yapabilen bu avcı sınıfı uçaklar ile hava egemenliğini ele geçirmek kolaylaşıyor. Basit bir kıyaslama yapmak gerekirse, Türkiye’nin elinde 465 savaş uçağı bulunuyor. Bu rakam Amerika’da ise 3.318 adet. Bunları üretmek bir maliyet kalemi, envanterde tutmaya devam etmek de başka bir maliyet kalemi. Bu maliyetler sadece uçaklar için değil, bakıma ihtiyacı olan her savaş cihazı için de geçerli. Ülkelerin askeri harcamalarını tamamen bitirip bu fonları ülkelerin gelişmişlik düzeyine aktardıklarını hayal etmek bile güzel olurdu. Örneğin Kuzey Kore 600 üzerinde uçağa olmasına rağmen kişi başı milli gelir açısından dünyanın en fakir ülkelerinden birisi. Kendi vatandaşları için kullanmaları gereken parayı askeri harcamalarda kullanıyorlar. İnsanların açlıktan ölmesi ve yiyecek yemek bulamamaları önemli değil, ülkenin göstermelik güvenliği çok daha önemli.
Elbette bir ülkenin savunma sistemlerinin olmaması veya ordusunun zayıf olması birçok tehlikeyi beraberinde getirebilir. Evrenin en tehlikeli canlı türü olan insanların barıştan çok savaş çıkarma huyları olduğu için bu askeri harcamalar da mecburi kılınıyor. Düşünce olarak öldürmek, fethetmek ve başka toprakları ele geçirmek gibi ilkel bir alışkanlıkla savaşıyor olmamız gerekirken tüm dünyada terör olayları ve savaşlar katlanarak tırmanıyor. Tıpkı teknolojinin gelişim hızı gibi. Bize hep teknoloji ile birlikte insanların huzur içerisinde yaşayacağı, hastalıkların önleneceği, askeri güçlere gerek kalmayacağı ve dünyanın herkes açısından mutlu ve huzurlu yaşanabilir bir yer olacağı anlatılırdı. Teknoloji gelişiyor, evrimleşiyor, sosyal ve iş hayatımıza entegre oluyor; ancak daha mutlu olmamız gerekirken daha büyük sorunların ortaya çıktığını görüyoruz. Daha modern arabalarımız var; petrol için birbirimizi öldürüyoruz. Evreni gözlemleyebileceğimiz uydularımız var; uzay savaşlarında uzaktan kilitlenmek için kullanıyoruz. Atomu parçalayabilecek ve tekrar birleştirebilecek gücümüz var; bomba yapıp ve depolarda istifleyiz duruyoruz. Biz gerçekten de teknolojiyi yanlış anlamışız. Bu nedenle yazının başlığında olduğu gibi, gelecekten bize bir havadis var: Hepimizi yeryüzünden sıfırlayacak bir teknolojik savaş yaklaşıyor. Maalesef bu savaşın galibi kimse olmayacak, hepimiz kaybedeceğiz. Bundan hepimiz eşit derece sorumlu olacağız. İnsana yatırım yapmak varken savaş ve ölüm makinelerine yatırım yaptığımız için belki de bu dünyada yaşamayı hak etmiyoruzdur. Bu nedenle NASA, yaşanabilir gezegenleri araştırma çalışmalarını hızlandırmalı ve yok edebileceğimiz yeni gezegenler bulmalı. Dünya üzerindeki tüm insanları alıp çok uzağa ve dönemeyecekleri bir yere götürebilecek bir gemi yapmak da alternatifler arasında yer alırsa harika olur!…
Yrd. Doç. Dr. Erkut Altındağ
İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi
Beykent Üniversitesi
İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI
01 Ekim 2024 Köşe Yazıları
01 Aralık 2023 Köşe Yazıları
01 Ağustos 2023 Köşe Yazıları
01 Ekim 2022 Köşe Yazıları