Son Dakika
Selen Erdurak, Karel Kurumsal İletişim Direktörü Oldu
UPTION, MoneyGram’ın Türkiye’deki İlk Mobil Cüzdan İş Ortağı Oldu
KAGİDER, FEM Sertifikalı Kurumlar İle Kurumsal Üyelerini Bir Araya Getirdi
Elektriğin Bugünü ve Geleceği Electricity Eurasia Fuarı’nda Ele Alınacak
Red Hat Summit Connect İstanbul’da Gerçekleşti
6. Hizmet İhracatının Şampiyonları Ödüllerini Aldı
Aslında bir ekonomistin sayfalarca anlatabileceği kadar derin bir konu olan para birimleri arasındaki değer farklılıkları, günlük hayatta karşımıza daha “sade” kalıplar ile karşımıza çıkıyor. Cep telefonlarına veya benzine zam gelmesi kadar yalın olarak da algılanabilecek bir sistemi gerçek anlamda analiz ettiğimizde ise durum çok farklı. Dünya üzerinde geçerli olan para birimlerindeki anlık veya belirli bir zaman aralığını kapsayan değişimlerin tamamının büyük bir finansal planın sadece bir kısmı olduğunu bilseydiniz ne hissederdiniz? Plandan bahsettiğimizde akla gelen ilk soru “kim tarafından tasarlanıyor?” olacaktır.
Yılbaşından beri Türk Lirası, yabancı para birimleri karşısında %20’nin üzerinde değer kaybetti. Küresel anlamda finansal kriz beklentileri ve ülke içindeki siyasi belirsizlik sebebiyle halen değer bandı daha sakin bir aralığa oturmadı. Böyle kalacağını ve daha fazla artmayacağını söyleyen ekonomistler olduğu gibi; Doların 3.50 ve Euro’nun da 4.00 lirayı test edeceğini iddia edenler var. Peki bu kadar farklı görüşler ve tahminler neye dayanıyor? Döviz çıkacak diye bilgi verenler literatürdeki hangi kaynaklara atıfta bulunuyorlar? Döviz fırlayacak diyenler ise nasıl bir öngörüye sahipler ve ne biliyorlar?
Bir ülkede yaşayan insanlar ekonomik kriz ile karşılaştıklarında elbette açlıktan ölmüyorlar. Ancak yaşam kaliteleri belirgin bir şekilde azalıyor. Örneğin asgari ücretle geçinen bir vatandaşımızı düşünelim. Aldığı para şu anda yaklaşık 350 dolar tekabül ediyor. Bu parayla bırakın yurtdışına çıkmayı, ancak gıda ve diğer bireysel ihtiyaçlarını temel düzeyde karşılayabilir. O ay hiç yemek yemez ve harcama yapmazsa, biriktirdiği para ile bir beyaz eşya alabilir. Bir de Amerikan vatandaşını düşünelim. Tam zamanlı bir işte ülke ortalaması 2.000 dolar aldığını varsayalım. Bu parayla ikinci el araba alması bile mümkün. Diğer temel ihtiyaçlarını karşıladıktan sonra bile yatırım ve harcama için de parası kalacaktır. Türkiye’deki bir asgari ücretli Amerika’ya gitmesi durumunda 1 hafta bile kalamayacağı gibi, aylık ücreti uçak bileti için de yetmeyecektir. Ancak bir Amerikalı Türkiye’ye geldiğinde elindeki parayla çok rahat kalabilir, finansal sorun yaşamayacaktır. Buradaki örnekleri gelişmiş diğer ülkelerle de kıyaslayarak genişletebilirsiniz. İşte alım gücü arasındaki bu farklılıklar hayat kalitesini de doğrudan etkilemektedir. Bir başka kafa karıştırıcı konu ise yıllık zam oranları. Zam kavramı bir çok kişi için daha fazla para biriktirmek gibi algılanabilir. Aslında ülkedeki enflasyon karşısında ücretlerin erimesine engelleyen bir sigorta sistemidir. Ancak bir ek tasarruf aracı olarak algılanmalıdır. Bir ülkedeki enflasyon kadar zam yapılıyorsa bu çalışan için aslında büyük bir kandırmacadan ibarettir. Kişi çalışma şartlarında iyileştirme yapıldığını düşünür, ancak olan tek şey geçen seneki mevcut alım gücünün korunmasıdır. Yine bunu bir örnekle açıklayalım. Asgari ücret 1.000 lira iken yıllık enflasyon oranında çalışanın zam aldığını düşünelim. Enflasyon oranı yüzde 10 olması durumunda bu rakam 100 TL olacaktır. Ancak aynı ekonomik yapıda bir otomobil ortalama 50.000 liraya satılıyorken satış fiyatı 55.000 lira olacaktır. Aslında tüm bu detaylar bize tek bir gerçeği göstermektedir: Bir çok ülkede asgari ücret olarak adlandırılan ücret yapısı, sermaye sahiplerinin ve aşırı zengin bir tabakanın belirlediği bir sistemin olduğunu göstermektedir. Yine de bu sistemlerden bahsederken optimal bir yapıdan söz etmek mümkün olmayabilir. Örnek vermek gerekirse, kendi para birimini değerli tutan bir ülkede enflasyon da yükselebilir. Ancak enflasyonla mücadele etmek istiyorsanız, kendi ülkenizin para birimini değer olarak aşağıda tutmak isteyebilirsiniz. Bu sefer de yabancı para birimleri güçlenecektir. Bu tip finansal paradokslar tüm ekonomik sistemlerde geçerli olabilecek kesin iktisadi kurallar olmasını engellemektedir.
Dünya üzerinde çok büyük paraları yöneten bazı insanlar var. Hatta bu insanların oluşturduğu bazı resmi ve gayriresmi organizasyonlar da var. Resmi yapıya sahip organizasyonların temel amacı, kuruluş manifestolarında yazdığı gibi “gelişmekte olan ülkelere yatırım amaçlı destek vermek”. Ancak bunu yaparken ülkeleri çok yüksek faiz oranları ile borçlandırıyor ve istedikleri ekonomik yaptırımları uygulatabiliyorlar. Ancak bunlardan daha tehlikelisi gayriresmi organizasyon ve girişimler. Hatta bu tip girişimler bireysel odaklı bile olabiliyor. Onlar için sistem çok rahat işliyor. Krize uygun bir ülke veya piyasa belirleyip oraya giriyorlar. Günlük alım-satım işlemleri ile ülke içerisindeki ekonomik yapıyı doğrudan etkiliyorlar. İşlem yaptıkları rakamlar hacim olarak o kadar büyük ki, ülkedeki döviz değerlerinde yüzdelik etkiye sahip olabiliyorlar. Bir günde milyarlarca dolar kazanıyorlar. Çünkü yatırım yaptıkları rakamlar trilyon dolar civarında. Sabah döviz alımı yapıyorlar, ülkedeki o para birimi değer kazanıyor. Aynı günün akşamı yüksek rakamdan satıp o para biriminin düşmesine neden oluyorlar. O ülkedeki vatandaşlar için ise bu aslında basit bir olay: “Döviz bugün çıkmıştı, iyi ki almamışız akşam düştü”. Ancak saatler içerisinde bir kaç kişi, veya bir kaç aile milyarlarca dolar para kazanıyor.
Para birimlerindeki farklılıkların her saniye belirli bir grubu zengin ettiğini düşünmek hem adalet algısını sarsıyor, hem de insan psikolojisini olumsuz yönde etkiliyor. Peki bu sistemin düzeltilmesini kim sağlayacak? İdeal bir finansal yapı oluşturmak mümkün mü? Asgari ücret düzeyi nasıl yükseltilebilir, herkesi kaliteli bir hayat yaşaması sağlanabilir mi? Daha da önemlisi, fakirlik önlenebilir mi? Tüm bu sorular, yüzyıllardır cevap aranan ekonomik problemlerin başında geliyor. Bu dünya üzerindeki kaynakların eşit bir şekilde dağıtılması durumunda elbette mümkün olabilecek bir durumdan bahsediyoruz ancak az önce bahsettiğimiz kişi veya gruplar buna asla müsaade etmeyeceklerdir. Bu durumda bize düşen mevcut işimize sahip çıkmak, yıllık zam oranlarından memnuniyet duymak ve mutluluk kırıntıları olan yıllık izin günlerimizi iyi değerlendirmek. Diğer türlü, yapılan haksızlıkları düşünürseniz, dünyadaki haksız gelir dağılımını kafaya takarsanız sinir sahibi olursunuz. Bu da mevcut “sosyo-ekonomik” durumunuzu daha iyi yapmaz. Kısaca, bir yerlerde önceden biriktirmiş olduğunuz bir kaç milyar dolarınız yoksa üzülmeyin. Dünyayı yönetmeye çalışmak gibi bir derdiniz de olmayacaktır…
Etiketler: ekonomik kriz » Erkut Altındağ“Türk Lirası Neden Değer Kaybediyor?” için 1 yorum
İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI
01 Ekim 2024 Köşe Yazıları
01 Aralık 2023 Köşe Yazıları
01 Ağustos 2023 Köşe Yazıları
01 Ekim 2022 Köşe Yazıları
10 bin tl alsak bile yetmiyecek durama gelecek herşey iyiye gidiyor ama dolar euro ateşi düşmüyor.herşey iyiye gidiyor diyorlar benzin fiyatları düşmüyor artıyor.herşey iyiye gidiyor sözde vergiler düşmüyor artıyor.bağkur 2016 yüzde 20 den fazla zam geldi 450 tl bağkur öderken 600 tlye yakın ödüyoruz,paranın değeri yok fakirleşiyoruz