Son Dakika
Aşk… Bir kişiye karşı hissedilen özel duygu, tutkulu bir biçimde içten gelen istek, yoğun arzu duymak, birlikte zaman geçirme isteği, paylaşamama, kıskançlık, kavuşamama durumunda intihar… Aşkı tanımlamak için birçok sözcük kullanılabilir, en etkilileri ile makalemize giriş yapmış olduk. Aslında tamamen hormonsal bir etki sonucu doğan bir duygunun esiri olmak, aşkın çizdiği sınırların içerisinde hapis kalmak insanoğlunun dünya üzerindeki ilk gününden beri yaşadığı bir durum. İnsan psikolojisi üzerindeki etkisi olan birkaç farklı aşamada ortaya çıkıyor. Başlarda yaşama sevincini artıran, hayatı daha anlamlı kılan ve hayal gücünü genişleten bir özelliğe sahip olan bu duygu, işler yolunda gitmediğinde insanın üretkenliğini kısıtlayan, karamsarlığa sürükleyen ve kişinin iç dünyasında ölüme kadar gidebilecek bir iç çatışmaya yol açan bir düşmana dönüşüyor. Bunun arasındaki dengeyi kurmak oldukça zor, size yıllar boyu mutluluk getiren bir duygunun bir anda tersine dönmesi beklenmeyen bir zamanda gerçekleştiğinde karar alma mekanizmamız düzenli çalışmıyor. Aslında aşk ile ilgili paradoksal bir durumun varlığından bahsedebiliriz. Bir insanın aşkla bağlantılı olarak birisini sevme şiddetinin yoğunluğu, onun sevgisini veya varlığını kaybedebileceğini anladığında daha da artabilir. Yıllar boyu vasatın altında tanımlanabilecek bir aşk hikâyesi, ayrılık gerçeği ile karşılaştığında bambaşka ve önceden kestirilemez bir yöne doğru ilerleyebilir. Aşk, tüm duygular üzerinde bir etki bırakabildiği gibi geçmişteki hatıralara etki edebiliyor. Bayanlarda yaşanmış anıların duygular üzerindeki melankolik etkisi, erkekler de yapısal bir değişiklik ile yaşanmamışlar için duyulan pişmanlığa ve özleme dönüşebiliyor. Aşk duygusu, hem ihtiyacımız olan hem de sakınmamız gereken bir özelliğimiz olarak ortaya çıktığı için beraberinde getirdiği kıskançlık, merak, şüphe ve aidiyet duygularını kontrol edebilmemiz çok önemli. Bu hisler kontrolden çıktığında asla öncesinde tahmin edilemeyen sonuçlara yol açabiliyor. Aşkın şiddetinin azalması için gerekli olan ise mesafe ve zaman. Yani birbirleriyle uzun bir süre görüşemeyen veya uzak yerlere taşınan iki aşığın arasındaki duygu yoğunluğu geçen zamanla ve aradaki mesafe ile ters orantılı şekilde azalıyor. Bu nedenle birçok yazar ve şair kendi kitaplarında yoğun aşk yaşayan edebi kahramanların şehri veya ülkeyi terk etmesi ile sonuçlanan öykü ve şiirlere yer vermeyi tercih eder. Aşktan kurtulmak için en etkili yol kaçmak ve uzaklaşmak olarak düşünülebilir. Belki de aşk, içerisinde imkânsız bir birlikteliği içerdiği için aşk duygusu olarak kalabilmektedir. Birçok sanat eserinde birbirine kavuşamayan çiftlerin destansı aşklarından bahsedilmektedir. Bir erkeğin bir kadını veya bir kadının bir erkeği üst düzeyde tutkulu duygular ile sevmesi sadece aşk duygusu ile de açıklanamaz. Ancak her insanın temel ihtiyacı olan âşık olma hissiyatı engellenemez ve karşı konulamaz içgüdüsel bir histir.
Aşkın teknoloji ile olan bağlantısı da günümüzün getirdiği başka bir sorun olarak göze çarpıyor. Elektronik cihazlara olan saplantı derecesindeki duygular, aynı zamanda elektronik cihazlarla iletişim kurma ve farklı yollarla sevdiğimiz kişiye ulaşma, ondan bilgi alma çabasına dönüşüyor. Örneğin insan kimyasını direkt etkileyen aşk duygusu, güncel teknolojilere bağlı olarak da farklı bir iletişim modeli kurmamıza yol açabiliyor. Aşkımıza ulaşabilmek için cep telefonunu kullanabildiğimiz gibi internet üzerinden sosyal ağları kullanarak bile ona mesajlar gönderebiliyoruz. Benzeri yöntemleri aynı zamanda sevdiklerimiz üzerinde bir kontrol sistemi olarak da kullanabiliyoruz. Buna bağlı olarak yasaklar, yasaklara bağlı da kıskançlık derecesi artıyor. Tamamen soyut bir kavram olan aşkı, ileri teknoloji içeren cihazlarla somutlaştırıp biçimlendirebiliyoruz. Günde kaç defa aradığımız, kaç mesaj gönderdiğimiz, ağ üzerinden hangi dosyaları paylaştığımız bizim aşkımızı derecelendiriyor. Bilimin henüz net bir şekilde açıklayamadığı bu duygu, bilim sayesinde gelişen teknoloji ile daha da karmaşık hale geliyor! Tüm hayatımızı ve diğer duygularımızı etkileyen paradoksal bir duyguya dönüşüyor.
Aşk duygusunu diğer duygulardan nasıl ayırt edebiliriz? Örneğin karşı cinsten hoşlandığımızda bu bir aşk başlangıcı mıdır, yoksa duygusal açlığımızın açığa çıkması mı? Evleneceğimiz kişiye âşık mı olmalıyız, yoksa onu sevmeli miyiz? Sevgi ile aşk arasında nasıl bir bağlantı var? Tüm bu sorular yüzyıllardır çözülemeyen beşeri problemlerin başına geliyor. Duygulardan bahsettiğimizde hiçbir zaman net bir sonuç çıkartamayacağımız için daha uzun yıllar aşktan ve aşkın beraberinde getirdiklerinden bahsedeceğiz. Yine de unutmamamız gereken bir mesaj var. Bize “âşık olabilmek” gibi çok güzel bir yetenek verilmiş; bu yeteneği zamanı geldiğinde nasıl kullanacağımız ise bizim seçimimize bırakılmış. Aşkın keyfine varıp onu doya doya yaşayacağız, ya da aşkla beraber gelen diğer tüm kavramlar içerisinde eriyip gideceğiz. Son olarak şunu düşünelim: Kavuşması imkânsız denecek kadar zor bir aşkın peşinden mi gitmek istersiniz, âşık olduğunuz kişinin de size âşık olması ile yaşayacağınız standart bir aşkı mı tercih edersiniz? Hangisini tercih ederseniz edin, aşkın genetik yapısı size ikisini de yaşatacaktır. Buna hazırlıklı olun…
Etiketler: Erkut AltındağİLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI
01 Ekim 2024 Köşe Yazıları
01 Aralık 2023 Köşe Yazıları
01 Ağustos 2023 Köşe Yazıları
01 Ekim 2022 Köşe Yazıları