logo

Beş Ülkenin Ortak Kaderi

Erkut Altındağ

Erkut Altındağ
erkutaltindag@gmail.com
Beş Ülkenin Ortak Kaderi

2018 yılı bazı ülkeler için ekonomik anlamda çok kötü başladı. Yılbaşından bu yana ulusal para birimi yüksek oranda değer kaybeden beş ülke dikkat çekiyor. Maalesef bu listede ülkemiz de var. Hatta kısa sürede en yüksek oranda ulusal parada değer kaybı yaşanan ülke Türkiye. Ülkemizi Arjantin, Hindistan, Brezilya ve Rusya takip ediyor. Rusya ile başlamak gerekirse, Rublenin Dolar karşısında yılbaşından bu yana %15 oranında değer kaybettiğini söyleyebiliriz. Aynı zamanda Amerika Birleşik Devletleri ile aralarında yaşanan “ajan” gerilimi birçok politik hamleyi beraberinde getirdi. Rusya hükümetine ve Rus firmalarına karşı çeşitli yasak ve ambargolar başladı. Tüm bu sebeplerle Rusya içinde bulunduğu çalkantılı dönemi hala atlatamadı.

Brezilya’da ise durum çok farklı değil. Ocak ayından bu yana Dolar karşısında %20 değer kaybeden Brezilya Reali, yıl sonuna kadar bu ivme ile devam edecek izlenimi veriyor. Ekim ayında yapılacak Başkanlık seçimi de ekonomi üzerinde ciddi bir baskı oluşturuyor. Hindistan’da Rupi ise son sekiz ayda yüzde 10’a yakın değer kaybetti. Dünyanın en hızlı gelişen ekonomisi olmasına rağmen bazı yapısal sorunlar, enerjide dışa bağımlılık ve petrol fiyatlarındaki dalgalanmalar nedeniyle ekonomi bıçak sırtında. Son olarak Arjantin, yıllardır içinde bulunduğu ekonomik krizi henüz atlatabilmiş değil. Yüksek enflasyon ile de mücadele edilen ülkedeki yıllık fiyat artış seyri 2018 yılının Temmuz verilerine göre %31.20 olarak gerçekleşti.

Arjantin Pesosu sadece bu yıl değil, son beş yılda Dolar karşısında adeta çöküşe geçti. Ülkemizde ise Türk Lirası yabancı para birimleri karşısında uzun bir süredir erimeye devam ediyor. 1 Eylül 2017 tarihinde 3.41 Türk Lirası olan Dolar, şu anda 6.50 TL bandında seyrediyor. Yüzde 100’e yakın bir değer kaybından söz ediyoruz. Birçok sektörde ithal ürün ve hammaddelere bağımlı şekilde üretim yapıldığı için fiyat artışları peş peşe geliyor. Döviz olarak yapılan borçlanmalar sebebiyle de özellikle KOBİ’ler çok gergin bir bekleyiş içerisinde. Yabancı para birimlerindeki artışın düşüş trendine geçeceğini düşünen iyimser ekonomistler olduğu gibi, henüz zor günlerin gelmediğini ve giderek kötü bir piyasa ortamına doğru ilerlediğimizi düşünen ekonomistlerin de sayısı az değil.

Ne olursa olsun, biz ülkemizi bir dükkan gibi kapatıp gidecek değiliz. Elbette bu zor günler de geçecek ve rahat bir nefes alacağız. Geçim derdi olmadan, güzel haberlerle uyanacağımız bir zaman diliminin hayalini hepimiz yaşıyoruz. Bu hayale ulaşmak için atılması gereken adımlar var. Bu adımlar hem devlet düzeyinde, hem de bireysel düzeyde atılmalı. Tasarruf ekonomisine geçmek bu anlamda en temel gereksinim. Öncelikle ülke olarak gereksiz ithal ürün tüketimine bir son vermemiz gerekiyor. Buradaki mesela bazı markalar veya ülkeler değil. Amerikan telefonlarına ambargo koymanın sonucu Çin veya Güney Kore telefonları almak ise bu kesinlikle kalıcı bir çözüm değil. Sonuçta satın aldığınız ürün için harcadığınız para yurtdışına transfer edilmiş oluyor.

Bu noktada devlet olarak yapmamız gereken yerli üretimi teşvik etmek. Tüketici olarak da üretilen yerli ürünleri tercih etmek. Asıl mesele artı değeri olan ürün ve hizmetleri hem iç hem de dış piyasaya sunabilmek. Eğer bugün Almanya 300 milyar Euro dış ticaret fazlası veriyorsa bunun birden çok sebebi var. Bu tip ekonomileri ve bu ekonomilerde yer alan şirketleri iyi incelememiz gerekiyor. Hatta gerekirse yönetim modellerini, iş yapış şekillerini ve teknolojilerini kopyalamamız lazım. Belki ilk başlarda orijinal olmayan, imitasyon ürün ve hizmetler ortaya çıkacak ama birçok ekonomi bu yolu izleyerek gelişti. Günümüzde dünyaya damgasını vuran Çin fason üretimin merkezi, sahte ürünlerin ise dünyaya dağıtım noktası olarak tanınarak büyüdü. Belirli bir süre, daha doğrusu birçok alanda kendi teknolojilerimizi geliştirene veya transfer edene kadar bu tarzda bir büyüme yöntemi seçebiliriz.

En büyük şansımız ise tarım ve hayvancılık. Elbette sanayileşme büyük bir silah; yine de en temel üretim düzeyine inip doğru işler yaparsak bu zorlu süreci atlatmak için kredi elde ederiz. Ayrıca sadece Batı’ya değil, Doğu bölgelerimizin de göç almasını istiyorsak orada yapılacak tarım ve hayvancılık faaliyetlerini arttırmalıyız. Bizde bu alanda ilginç bir kültürel değişim söz konusu. Gençlerimiz bu sektörü sanki yok sayıyor, prestijli olarak görmedikleri için tercih etmiyorlar. Aile çiftliklerini bir an önce satıp farklı sektörlere yönelen girişimciler var. Halbuki Almanya, Fransa ve Hollanda gibi Avrupa ülkeleri asıl ihracat faaliyetlerini tarımsal ürünler ve hayvansal gıdalar üzerinden gerçekleştiriyorlar. Bu alanda sadece Hollanda’nın yaklaşık 80 milyar Euro düzeyinde ihracat geliri var. Bu bizim ilgili sektördeki ihracat gelirlerimizin yaklaşık dört katı. Sektörel destekler, sübvansiyonlar ve hukuki düzenlemeler devletin işi. Bizim de bireysel olarak derhal bazı adımlar atmamız gerekiyor. Peki biz ne yapabiliriz?

Kurallar aslında çok basit. İlk olarak, ürettiğimizden daha fazla tüketmek bizi borçlu kılar. Ülkeye bireysel anlamda yıl içerisinde kattığımız değerden daha fazlasını harcıyorsak, tasarrufa yönelmiyorsak borç üzerine kurulu bir hayatımız olur. Şartlarımız iyileşse bile bu borca dayalı bir büyüme şeklinde gerçekleşir. Asgari ücretle işe girdiğimiz ilk hafta pahalı bir telefon alıyorsak ve “nasıl olsa taksitle” düşüncesine sahip isek bu düşünce yapısını derhal terk etmemiz gerekecek. Benzer kurallar lüks tüketim için de geçerli. Zor günlerden geçiyoruz, bir süre daha geçmeye devam edeceğiz. Tüm harcamalarımızı israftan kaçınacak şekilde düzenlemeli, anlık kararlar ile yapılan sürpriz borçlanmalardan kaçınmalıyız. Ürettiğimiz değeri belki tam olarak ölçemeyebiliriz veya maaşımız tek kriter değildir ama israf düzeyindeki harcamalarımızı engelleyebiliriz. İkinci olarak, kriz zamanları aynı zamanda yatırım için de içerisinde fırsatlar barındırır.

Sermayenin bankada durması sadece iki tarafı memnun eder: Mevduat sahibini ve finansal kuruluşu. Ancak bankadaki sermayenin yatırıma dönüşmesi onlarca paydaşın yüzünü güldürür. Lokanta açacaksanız önce uygun bir yer kiralarsınız. Gayrimenkul sahibi kazanır. Lokantanın içini restore eder ve demirbaşları alırsınız. Üreticililer, esnaf ve işçiler para kazanır. Çalışması için personel alırsınız. Garsonlar, şefler, müdürler para kazanır. İşinizi iyi yapıyorsanız yüksek kar elde edersiniz. Siz kazanırsınız, devlet kazanır. Hem sermayeniz değerlenmiş olur, hem de artı değer üretirsiniz. Elbette tüm bu kurallar ve öneriler, devletimiz tasarruf ekonomisini dikkatli bir şekilde uygular ise başarılı olacaktır. Yoksa hiç bir bireysel tasarrufun anlamı kalmayacağı gibi, piyasada güven ortamı da zayıflayacaktır. Bu konuda, devletin her kademesinde ülkemiz için çaba gösteren tüm devlet erkanına büyük iş düşüyor. Onlardan gelecek adımlar sayesinde bu işin içinden çıkabiliriz. Diğer türlü alacağımız hasar ağır olabilir.

Sözünü ettiğimiz bu beş ülkeye tekrardan dönecek olursak, benzer dönemlerden geçtikleri için süreç içerisinde kazandıkları tecrübeleri birbirleri ile paylaşabilirler. Hangi hataların yapıldığını, gelecekte nasıl bir planı takip etmeleri gerektiği gibi konularda işbirliği içinde olunmalıdır. Dünyadaki her şeyi yaşayarak tecrübe edemeyiz. Bu anlamda benzer tecrübelere sahip olanları dinlemeli ve ders çıkarmalıyız. Bu dalgalı dönemden ne kadar hızlı çıkarsak o kadar hızlı toparlanabiliriz. Ancak kriz artık “olağan” bir durum olarak algılanır ve krizle yaşamaya alışırsak durum kronik hale gelebilir. Bunun olmaması için alınabilecek tüm önlemleri bugün itibariyle almalıyız. Çok önemli bir ülkeyiz, bulunduğumuz konum ve sahip olduğumuz inancımız bizi birçok ülkenin açık hedefi haline getiriyor.

Tüm bu yaşadığımız zorluklara rağmen aynı zamanda en yardımsever ülke de Türkiye. Geçtiğimiz yıl Gayri Safi Milli Hasıla oranı baz alındığında en çok insanı yardım yapan ülke Türkiye oldu. İkinci sırada ise Amerika Birleşik Devletleri geliyordu. Türkiye aynı zamanda birçok gelişmemiş ve fakir ülke için bir umut. Bu nedenle güçlenmeli, ayakta kalmalı ve geleceğimizi şekillendirmeliyiz. Artık bilmeliyiz ki savaşlar sadece toplar, tüfekler ve uçaklarla ile yapılmıyor. Bir ekonomik savaş içerisinde olduğumuzu unutmamalı, daha güçlü bir ekonomi için gerekli olan tüm yapısal reformları gerçekleştirmeliyiz. Yakın gelecekte dünyada çok önemli gelişmeler olabilir. Ticaret savaşları sıcak savaşa dönebilir. Dışarıda ne olursa olsun biz içeride güçlü durmalıyız. Türkiye hep hedefte olan bir ülke olmuştur, gelecekte de olacaktır. Bu gerçeği unutmadan yola çıkarsak her ihtimale hazırlıklı oluruz…

Akademik Referans:5 big victims of the meltdown in emerging markets” – Daniel Shane

Etiketler:
3584 Kez Görüntülendi.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI

  • Cep Telefonunuzu Şarj Ederken Nelere Dikkat Etmelisiniz ?

    01 Ekim 2024 Köşe Yazıları

    Cep telefonunuzu şarj ederken telefonunuzdan daha fazla verim alabilmek için bazı konulara dikkat etmelisiniz. Çünkü günümüzde cep telefonları modern yaşamın bir parçası haline geldi. Telefonların doğru bir biçimde şekilde şarj edilmesi cihazın performansını arttırır. Dahası ekonomik ömürlerini de uzatır. Telefonunuzu Şarj Ederken İşte size şarj ederken dikkat etmeniz gereken bazı temel bilgiler Güvenli Bir Yerde Şarj Edin Telefonunuzu şarj ederken ıslak alanlardan ve çevresinde su bulunan yerlerden uzak durun. Özellikle kablonuzda hasa...
  • Sosyal Medyada Dunning-Kruger Etkisi

    01 Aralık 2023 Köşe Yazıları

    Sosyal medya, günümüzde bireylerin düşüncelerini, duygularını ve bilgilerini paylaşmaları için popüler bir platform haline geldi. Fakat bazen sosyal medya üzerindeki tartışmalar ve bilgi paylaşımları Dunning-Kruger etkisi ile açıklanabiliyor. Sosyal psikologlar David Dunning ve Justin Kruger’ın ortaya çıkardığı bu önyargı ile kişiler bir hayalî üstünlüğün bilişsel önyargısı ile ilişkilendiriyorlar. İnsanların yetersiz olduğu durumları fark edememesi hali olarak da açıklanabilir. Bu durumda olan insanların yeterlilik düzeylerini nesnel olarak de...
  • DJI Air 3: İki Ana Kamera İle Geldi

    01 Ağustos 2023 Köşe Yazıları

    Yeni DJI Air 3, çığır açan ikili ana kamera sistemiyle dikkat çeken bir drone. DJI Air 3, 46 dakikaya varan uzun pil ömrü ile de öne çıkıyor. Gelişmiş pil teknolojisi sayesinde tek bir şarjla uzun süreli uçuşlar mümkün olurken, pilin hızlı bir şekilde şarj olabilmesi de özel bir ayrıntı. Bu gelişmeler sayesinde DJI Air 3'ü uzun uçuşlar yapmak isteyenler için ideal bir seçenek haline getiriyor. Ayrıca Air 3, her yöndeki engelleri hem algılıyor hem de bunlardan kaçabiliyor. Kullanılan çift kamera, daha uzun uçuş süreleri ve gelişmiş güvenlik gibi...
  • YouTube’da Herkese Açık Kullanıcı Adı Nedir?

    01 Ekim 2022 Köşe Yazıları

    YouTube’un herkese açık kullanıcı adı, kullanıcıların sizi bulmasına ve sizinle bağlantı kurmasına yardımcı olan yeni bir özellik olarak dikkat çekiyor. Kanal adından farklı olarak, herkese açık kullanıcı adı her içerik üretici için benzersiz olacak. Böylece YouTube'da kişiye özgü kimliğinizi daha kolay oluşturursunuz. Kullanıcı Adları ve Kanal URL'leri Herkese Açık Olacak Herkese açık durumda olan kullanıcı adınız kanal URL'lerinde görünecek. Kişiselleştirilmiş olan URL, herkese açık kullanıcı adı için genel olarak belirleyici olacak. Herk...