Son Dakika
Geçtiğimiz ay içerisinde Amerika’dan gelen bir haber tüm görsel ve yazılı medyaya adeta damgasını vurdu. Tarih içerisinde nadir rastlanan olaylardan birisi gerçekleşti ve bir Belediye iflasını açıkladı. İflas işlemlerinin başlatılmasını talep eden bu Belediye Rüyalar Ülkesi Amerika’ya ait olan bir şehir olunca haberin ilgi çekiciliği de arttı. Tüm ülkeler arasında en dominant yapıya sahip olan, bunu sürekli kanıtlamaktan çekinmeyen bir süper güç’e ait Belediye’nin iflas başvurusunda bulunması çok da sık rastlanan bir durum değil. Belediye’nin resmi olarak açıkladığı borcu 18 milyar dolar! Eskiden bir otomotiv endüstrisi merkezi olan Detroit’in bu noktaya gelmesinin ardında yatan sebepleri çok iyi analiz etmek gerekiyor. Çünkü Detroit’e çok benzer yapıda şehirlerimiz ve özel bölgelerimiz var. Detroit’te yapılan hatalar Türkiye’de de yapılırsa çok daha vahim bir tablo ortaya çıkabilir. Amerika’nın en büyük endüstri gücü şehirlerinden birisi neden düştü? Neden Beyaz Saray gelişmeleri uzak bir mesafeden ve temkinli bir şekilde izliyor?
Detroit’in iflasa giden zorlu sürecindeki en kritik detaylardan birisi Belediye’nin artık kendi bütçesi ile borçlarını çevirememesi ve aldığı yardımların kısıtlı kalması oldu. Belediye ilk olarak çok yüksek faizle borçlanmaya başladı. Örneğin her bir dolar borç için 10 sent faiz ödemeyi kabul ettiler. Amerika’daki yıllık enflasyonun 2013’de 1.80 çizgisinde seyrettiğini biliyoruz, bu da ne kadar yüksek bir faiz ile borçlanıldığının bir göstergesi. Gerçi ülkemizde her asgari ücretli çalışan bundan daha yüksek oranlarda bankaya borçlanıyor, ancak hiç kimsenin iflasını açıkladığını görmüyoruz. Herkes bir şekilde yaşamaya devam ediyor ve çok daha optimal bir finansal yönetim ile durumun üstesinden gelebiliyor. Amerika’nın daha yeni yaşamaya başladığı yüksek faiz ile borçlanma olgusu aslında bizim ülkemizin yıllardan beri değişmeyen bir gerçeği. Kredi kartı faizlerinin bile ülke ortalamasının dibinde olduğu rakamlar bile aslında aşırı yüksek ve tüketiciyi korumaya yönelik bir eylemde bulunulmuyor. Güncel banka yasalarına baktığımızda tüketicinin korunması açısından alınan bazı önlemler sadece teoride kalıyor. Örneğin belirli defalar kredi kartı borcunuzun en az yarısını ödemek zorundasınız, yoksa kartınız nakit çekimine kapanıyor. Kuralın temelinde yatan, kişileri ödeyemecekleri borç altında bırakmamak. Ancak bu pratikte daha farklı işliyor, kişi bankadan yasal olarak çekemediğini parayı yasal olmayan kuruluş veya kişilerden borç olarak almaya çalışıyor, piyasa faizinin iki ya da üç katı faiz oranları ile geri ödüyor. Yani teori ile pratik çelişiyor. Tabii iflas açıklamak aynı zamanda Amerika’da bir korunma yolu. Bu şekilde yönetimi profesyonelleştirmek ve dışarıdan yardım almak mümkün hale geliyor. Hükümeti de çözüm için bir şekilde düşünmeye zorlayan bir karar olarak nitelendirilebilir.
Detroit sadece vergi toplama ve yatırımlardaki düşüşle ilgili sorunlar yaşamadı, aynı zamanda Detroit şehri çok kötü yönetildi. 70.000’e yakın bina ve evin terk edildiği raporlanıyor. Yani insanlar Detroit’ten ayrılıyor, bu şehir ile ilgili umutları tükenmiş durumda. 200 yılında yüzde 7.3 olan işsizlik oranı, 2012 yılında yüzde 18.3’e yükselmiş durumda. 1950’lerde 2 milyona dayanan nüfusu yine 2012 yılında 700.00 kişinin altına düşmüş. Bundan sonraki yıllarında borç ödemek ve yapılandırma ile geçeceğini düşünürsek Detroit’in çok ciddi bir değişime ihtiyacı olduğunu görüyoruz.
1987 yılında vizyona giren ve Paul Verhoeven’in yönetmenliğini gerçekleştirdiği Robocop (Robot Polis) adındaki film ile Detroit tüm dünyada tanınmıştı. Filmde anlatılan, yakın bir gelecekte Detroit’teki tüm yönetimin tek bir firma altında toplanması (Omni Tüketici Ürünleri adlı bir firmanın güvenlikten sağlığa kadar tüm sektörleri ele geçirmiş olması) ve şehrin Delta City adıyla tekrar yapılandırıldığı anlatılıyordu. Bu sırada görevdeyken ağır yaralanan bir polis memurunun son teknoloji ile robot özellikleri taşıyan bir hibrit canlıya dönüştürülmesi filmin temel konusuydu. Polis teşkilatı için tasarlanan filmin kahramanı, içinde bulunduğu durumda anılarını hatırlamaya başladığında işler de değişiyordu. Tamamen distopik bir atmosferde ilerleyen film belki de bize Detroit’in geleceği hakkında uyarılarda bulunuyordu. Bu arada parantez içerisinde belirtelim, 2014 yılında Robocop filminin yeniden çekilmiş bir versiyonu vizyona girecek. Belki bu Detroit’in yapılandırılmasında uygulanan taktiklerden birisidir.
Detroit’de işgücü nitelikli ve şu anda çok ucuza çalışıyor. Çok yakın bir gelecekte olmasa da ucuz işgücünün önem kazandığı liberal piyasalarda, bu tip iflasını açıklayan kentler bir işgücü merkezine dönüşebilir. İflas açıklamanın bu açıdan baktığımızda stratejik bir karar olduğunu da anlayabiliyoruz. Nasıl Çin, Tayvan ve Güney Kore gibi ülkeler küresel anlamda ön plana çıktılarsa, işgücü olanaklarını en etkin kullanabilen firmalar buna uygun piyasaları tercih ediyorlar. Detroit şu anda giderek ucuzlayan emlak piyasası ve ucuza kiralanabilen nitelikli işgücü ile eski günlerinden çok daha popüler hale gelebilir. Detroit kendi küllerinden tekrar doğabilir. Yakında Çin ve Uzakdoğu markalarının Detroit’i bir üretim merkezi olarak kullanmaya başlamalarına şaşırmamak gerekir. Bugüne kadar Amerikan firmaları bunu Uzakdoğuda yaptılar, artık aynı stratejinin kendi ülkelerindeki bir şehirde uygulanabileceğini de kabullenmek zorundalar. Detroit şu anda her türlü yatırıma açık durumda, hiçbir sermaye sahibine de hayır deme lüksü yok! İşte kapitalizmin ilginç yönü; Amerika’nın kuzeydoğusundan yeni bir Uzak Doğu imparatorluğu yükselebilir! Tabii eğer bu fırsatı kaçırmayıp ülke olarak Detroit’e yatırıma gidersek, işler daha da ilginçleşecektir…
Yrd. Doç. Dr. Erkut Altındağ
İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi
Beykent Üniversitesi
İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI
01 Ekim 2024 Köşe Yazıları
01 Aralık 2023 Köşe Yazıları
01 Ağustos 2023 Köşe Yazıları
01 Ekim 2022 Köşe Yazıları