Son Dakika
Kızılderili kabileleri dünyadaki doğal yaşama ait her detaya çok önem verirler. Onlar için doğa demek yaşam demektir. Ağaçlar, bitkiler, hayvanlar, nehirler… Doğayı kendilerine adapte etmek yerine onlar bir yolunu bulup doğal yaşama ayak uyduruyorlar. Bugünlerde birçok yerde eski bir Kızılderili atasözü dikkat çekiyor: “Son ağaç kesildiğinde, Son nehir kuruduğunda, son balık avlandığında, işte o zaman paranın yenmediğini anlayacaksınız…” Endüstriyel toplum kavramı ortaya ilk çıktığında aslında Dünya için yeni bir dönem başladı. Sanayi ve Endüstri Devrimi zamanla yerini bilgi toplumuna bırakırken, eskiden mekanik ve elektro-mekanik cihazlar kullanılırdı, ancak şimdi elektronik ve dijital aygıtlar tüm üreticilerin en yakın dostu olmaya başladı. Otomasyon oranı arttı, bilgisayar ve robotlar özellikle ağır sanayi alanında insanların yerini almaya başladı. İhtiyaçlarımız değişti ve şekillendi. 20 sene öncesinde televizyon bir lüks iken, günümüzde akıllı telefonumuz olmadan evden dışarıya çıktığımızda kendimizi çıplak hissediyoruz. Teknolojinin bu denli ilerlemesi, hayatımıza entegre olması ne kadar doğru? 24 saatlik bir zaman diliminde yaptığımız işleri bir kağıda yazacak olursak bunun uyku dışında kalan kısmında elektronik cihazlara ne kadar bağımlı hale geldiğimizi anlayabiliriz. Yolda cep telefonu ekranı, işte monitör, evde televizyon karşısında geçen saatleri hesapladığımızda kendimize, sosyal yaşamımıza ve sevdiklerimize ne kadar az zaman ayırabildiğimizi görmüş oluyoruz.
İlk olarak ülke ölçeğinde bir değerlendirme yapacak olursak, 2013’ün ve özellikle yeni yılın ilk aylarının hem ekonomik hem de sosyal açıdan çok dalgalı geçtiğini söyleyebiliriz. Dünyada özellikle araştırma geliştirme yatırımlarının ağırlık kazandığı bir işletme modeli popüler oldu. Devletleri de mega-ölçekli işletmeler olarak sınıflandırmamız gerekiyor. Devletin tüm kurumlarının özellikle teknolojik alt yapı olarak çok üstün bir rekabet avantajı sağlaması gerekiyor ki özel sektöre de destek olabilsin. Aynı zamanda birçok yeni teknolojinin devlet araştırmaları sayesinde tüketici elektroniğine dönüştüğünü biliyoruz. Bunun en güzel örneği NASA olsa gerek. Amerikan Uzay ve Havacılık Ajansı geliştirdiği teknolojiler sayesinde özel sektörü sürekli besliyor. Yakınlaştığınızda açılan kapılar ülkemize geldiğinde olay olmuştu. Halbuki sensör teknolojisi NASA’nın uzay araştırmalarında o yılların belki de 20 sene öncesinde keşfettiği bir teknoloji idi. Aynı şekilde son yıllarda uydu görüntülerine tam ulaşım sağlanması rüyalarımızda görebileceğimiz bir durum. NASA’nın yıllardan beri uydular vasıtası ile termal gözlem bile yapabildiğini biliyoruz. Bize bu kadar gelişmiş bir teknolojiyi kullandıran bir kurumun kendisi kimbilir hangi fantastik icatlar ile uğraşıyordur!
Biraz daha makro ölçeğe çıktığımızda karşılaştığımız durum ise doğal kaynakların hızla tükenmesi. Hala petrol üretebiliyoruz, ancak bir yüzyıl sonra petrole olan bağımlılık azalmaz ise, alternatif enerji kaynaklarına yönelemezsek bir kaos ortamı oluşacak. Karaborsa, petrol kartelleri, savaşlar… Bunlar iyi ihtimaller, daha kötüsü ise bizim bile şu anda aklımıza gelmeyebilir. İnsan olarak geçmiş tecrübelere bağlı öngörülerde bulunabiliyoruz. Ancak hiç yaşanmamış ve derinliği ölçülemeyen bir krizin sonuçları tahminimizin ötesinde çok ağır olacaktır. Direkt bir çözüm var mı diye düşündüğümüzde çok iyi bir durum değerlendirmesi yapmamız gerekiyor. Şu anda dünyayı terk edip yeni bir gezegene yerleşme imkânımız yok, en azından yakın bir zamanda böyle bir ihtimal bulunmuyor. Yeni doğal kaynaklar da üretemiyoruz. Elimizdeki seçeneklerin en iyisi, dünyadaki doğal kaynakları yenilenebilir hale getirmek. Tükettiğimizin yerine yenisini üretmek ve bunu yaparken doğayı kirletmemek, doğal yaşam alanlarını tahrip etmemek. Ekosistemde her bir canlının varlığı bir sebep sonuç ilişkisi sağlıyor iken bu kadar hayvan ve bitki türünün neslini tüketmek bize çok sert bir yumruk olarak geri dönecek. Günümüzde insanoğlu hiç olmadığı kadar kibirli, kendine güveniyor ve teknolojiyi kullanarak her sonuca ulaşabileceğini, her fikri ticari hale getirip para kazanabileceğini düşünüyor. Bu aslında çok büyük bir yanılgı. Teknoloji çok ilerlemiş olsa da, henüz işin çok başındayız. Son yarım asırda yapılanlar gelecek için büyük umut vaat ediyor. Yine de kendi sınırlarımızı bilmeli, bu dünyada saygı duyarak ve doğayla uyum içerisinde yaşamalıyız. Ne kadar güçlüyüz veya teknolojik olarak donanımlı olduğumuzu düşündükçe, dünyayı yok etmek için bir adım daha atmış oluyoruz. Evet, ileride teknoloji bizi tıp, eğitim, endüstri gibi alanlarda destekleyecek, daha kaliteli bir hayat yaşamamızı sağlayacak. Ancak asla bir amaç olmayacak, sadece mutluluk ve sağlık için bir araç olacak. Bunun dışındaki her niyet bize çok yüksek maliyet olarak geri dönecektir. Daha katetmemiz gereken çok yol var. Hele ki bu kadar teknolojik imkan varken dünya üzerinde düşen bir uçağın yerini haftalardır tespit edemiyorsak, nerede yanlış yaptığımızı en kısa zamanda bulmamız gerekiyor…
Yrd. Doç. Dr. Erkut Altındağ
İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi
Beykent Üniversitesi
İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI
01 Ekim 2024 Köşe Yazıları
01 Aralık 2023 Köşe Yazıları
01 Ağustos 2023 Köşe Yazıları
01 Ekim 2022 Köşe Yazıları