Son Dakika
BJK SuperApp’in Lansmanı Gerçekleşti
Turkcell Mobil Uygulamasını Yeniledi
Siber Saldırılarda Sisteme Sızan Kötü Amaçlı Yazılımların Kullanımı Yüzde 168 Arttı
Yandex Reklam Tercihleri Araştırması’nın Sonuçları Belli Oldu
Özel Sanal Gerçeklik Müzesi Müzeverse Kapılarını Ziyaretçilere Açtı
Gastromasa Gastronomi Konferansı İstanbul’da Gerçekleşti
Hepimizin bir hayat akışı var. Sabah kalkıp kahvaltı etmek, işe otobüsle gitmek, bütün gün boyunca çalışmak, akşam eve gelmek ve bir şeyler atıştırdıktan sonra aile üyeleri ile zaman geçirmek ve dinlenmek için uyumak. Belki biraz daha farklı olarak hafta sonları sosyal aktiviteler yapmak, arkadaşlarla görüşmek. Zengin ya da fakir olmamız bu yaptıklarımızı çok fazla değiştirmiyor. Sadece yapılan araçlarda farklılık oluyor. Hayatın bu akışı içinde unuttuğumuz bazı önemli unsurlar var. Örneğin bize ev sahipliği yapan dünyamızın durumu gibi. Bilim adamlarının dünyamızın geleceği konusunda çok büyük endişeleri var.
Bunların başında salgın hastalıklar geliyor. Uygulanan tedavilere ve ilaçlara karşı kendi bağışıklık sistemlerini geliştiren, en güçlü antibiyotiklerin bile tedavi etmekte zorlandığı bakterilerin varlığı zaten biliniyor. Bir de bunların üstüne AIDS, Hepatit gibi öldürücü hastalıkların yayılma hızı ve hastalığa yakalananların sayısı eklenince, ortaya çok vahim bir durum çıkıyor.
Enerji kaynaklarımızın tükenmesi ise başka bir tehlike unsuru. Petrol gibi çok yaygın kullanılan bir enerji kaynağının elde edilme maliyetleri ve petrol kaynaklarının giderek azalması, alternatif enerji kaynaklarını çok daha önemli hale getiriyor. Örneğin hidrojenin araba yakıtı olarak kullanılması, araçlarda güneş enerjisinin kullanılması gibi teknolojiler örnek gösterilebilir. Elektrik üretiminde kullanılan enerji santralleri ise yaydıkları karbondioksit ve diğer tehlikeli gaz atıklarıyla küresel ısınmayı tetikliyor. Küresel ısınma gibi daha korkunç bir tehlike ise kapıda bekliyor. Kyoto Anlaşması gereği, ülkelerin büyük sanayi firmalarının yaydığı kirliliğin belirli ölçüleri geçmemesi gerekiyor. Örneğin ozon tabakasını delici gazların ölçüm değerlerinin belirli standartlar içinde olması gerekiyor. Kyoto Anlaşmasına imza atmayan sadece iki ülke var. Bunlardan biri Amerika Birleşik Devletleri, diğeri ise Türkiye. Amerika’nın bu anlaşmaya karşı tavır aldığı biliniyor. Türkiye’nin anlaşmaya imza atmamasının nedeni ise bürokratik bir konu.
Enerji kaynaklarının yetersizliği ve küresel ısınmanın temelinde yatan aşırı nüfus artışı. Afrika ülkelerindeki nüfusun aşırı artışı ve yine bu bölgede görülen yiyecek ve içecek kaynağı sıkıntısı, dünyamızın sürekli büyüyen problemlerinin başında yer alıyor. 3. dünya ülkelerinin yoksulluğu, buradaki hastalıkların da yüksek bir hızda artmasına yol açıyor. Orta Doğu’da ve Asya’daki su sıkıntıları ise komşu devletleri yeni anlaşmalar yapma zorunluluğunda bırakıyor.
Peki ya terörizm? Büyük devletlerin korkulu rüyası olmaya başlayan terör grupları da, geleceği farklı bir yönde şekillendiriyor. Daha yüksek güvenlik önlemleri, daha etkili teknolojik sistemler yapılmak zorunda. Bu da sivillerin daha fazla denetlenmesi ve hareket kabiliyetlerinin daha fazla sınırlanması demek. Havaalanlarına, eğlence merkezlerine girişlerde daha fazla güvenlik önlemi alınacak. İnsanlar kameralar ile daha sıkı izlenmeye başlanacak. Suçun önceden önlenmesini sağlamak amacıyla herkesin parmak izi ve DNA yapıları önceden polis veri tabanına aktarılacak. Bütün bunların uygulanmaya başlanacağı düşünülürse, şu anda ne kadar rahat yaşadığımızın farkına varmak pek zor değil.
Bütün bu gelişmeler ışığında, hepimizin “gelecek” olgusunu gözden geçirmesi gerekiyor. Biz yeryüzü üzerinde yaşarken, sorumluluklarımızı yerine getiriyor muyuz? Yoksa bir koşuşturma içinde, asıl yapmamız gerekenleri unutuyor muyuz?
NASA, dünya dışı yaşanabilir gezegenlerin bulunmasıyla umuduyla birçok araştırma yürütüyor. Hatta Mars gibi uygunsuz gezegenleri bile yaşama uygun hale getirme çalışmaları yapıyor. Eğer dünyamızı korumak için gerekenleri yapmaya bir an önce başlamazsak, NASA’nın bu çalışmalarına bel bağlamak zorunda kalabiliriz. Bu da hepimizin gelecek için kafasında tasarladığı iyi bir eş, ev ve araba hayalini kökünden yok edebilir. Gerçekleşmesini istediğimiz tek rüya, iyi bir gezegene sığınmak olabilir. Tüm bunlar gerçekleşmeden, kafamızı kaldırıp neler olduğunu anlamaya çalışmalı, hatalarımızı düzeltmek için neler yapmamız gerektiğini bulmalıyız. Aksi halde insan ırkı için ebedi bir son vuku bulacaktır.
Etiketler: Erkut Altındağ » Kyoto Anlaşması » Mars » NASAİLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI
01 Ekim 2024 Köşe Yazıları
01 Aralık 2023 Köşe Yazıları
01 Ağustos 2023 Köşe Yazıları
01 Ekim 2022 Köşe Yazıları