Son Dakika
Turkcell Mobil Uygulamasını Yeniledi
Siber Saldırılarda Sisteme Sızan Kötü Amaçlı Yazılımların Kullanımı Yüzde 168 Arttı
Yandex Reklam Tercihleri Araştırması’nın Sonuçları Belli Oldu
Özel Sanal Gerçeklik Müzesi Müzeverse Kapılarını Ziyaretçilere Açtı
Gastromasa Gastronomi Konferansı İstanbul’da Gerçekleşti
Yeni PEUGEOT E-5008 ve 5008 Türkiye’de
Vikipedi, özgür ansiklopedi’ye göre Lâle Devri, Osmanlı Devleti’nde 1718 yılında Avusturya ile imzalanan Pasarofça Antlaşması ile başlayıp 1730 yılındaki Patrona Halil İsyanı ile sona eren dönemdir. Bu dönemin padişahı III. Ahmet, Sadrazamı Nevşehirli Damat İbrahim Paşa’dır. Zevk ve Sefâ Devri olarak bilinir. Adını o dönemde İstanbul’da yetiştirilen ve zamanla ünü dünyaya yayılan lale çiçeklerinden alır. Osmanlı Devleti ilk defa bu devirde batıdan bazı yenilikleri almaya başlamıştır. Bu yenilikler arasında en çok göze çarpanlarını şöyle sıralayabiliriz: Sait Efendi ve İbrahim Müteferrika tarafından 1727’de İstanbul’da ilk matbaa kuruldu. Yeniçerilerden bir itfaiye bölüğü oluşturuldu. Yalova’da kâğıt, İstanbul’da kumaş ve çini fabrikaları kuruldu. Yeni kütüphaneler açıldı, Doğu ve Batı eserleri tercüme edildi. Çiçek aşısı yaygınlık kazandı. Lağımcı ve Humbaracı ocaklarında ıslahatlar yapıldı. Mimarlık, resim ve minyatür sanatları gelişti. Bu bilgileri vermeye neden mi gerek duydum? Çünkü 1980’li yılların başında başlayıp günümüze kadar olan dönemin 2. bir “Lâle Devri” olduğunu düşünüyorum.
1980’li yılların ortalarına kadar evlerinde telefon olanlarımız parmakla sayılırdı. Elektrik ve su kesintileri hayatımızın bir parçasıydı. Büyük süpermarketler olmadığı gibi tüp, margarin, sigara ve yağ kuyrukları ülkenin her yanını sarmıştı. Cipsleri, kaliteli çikolataları ve ithal tüketim malzemelerini marketlerde bulamazdık. Şanslı olanlarımız Almanya’dan Türkiye’ye tatile gelen yakınlarımıza sipariş ederdi. Doğalgaz kullanılmadığı için Ankara başta olmak üzere İstanbul’da hava kirliliği ciddi boyutlardaydı. Renkli televizyon çok yeni, renkli yayın ise çok kısıtlıydı. Yeşil ekranlı ilk bilgisayarlar ofislerdeki yerlerini daha yeni alıyorlardı. Cep telefonu ve internet icat edilmişti ama kimsenin bundan haberi yoktu ve ilgilenmiyordu Televizyon tek kanallıydı. Fotoğraf makinesi sahibi olmak önemli bir ayrıcalıktı. Dijital fotoğraf makinesi diye bir kavramı ise daha kimse duymamıştı.
TV yayınını almak için damlara klasik antenler takılır ve net görüntü ayarı için saatlerce damlarda dolaşılırdı. Kredi kartı nedir bilinmez, her şey senetle alınır, herkes kendisine kefil olacak insan bulmaya çalışırdı. Bankadan bir yere para göndermek bazen bir hafta sürerdi. En çok kullandığımız iletişim aracı mektuptu. Bayramlarda birbirimize değişik fotoğraflardan yapılmış kartlar postalardık. Amerika’daki bir arkadaşımıza bir mektup gönderip cevabının gelmesini beklemek en az 1 ay sürerdi. Tatil denince aklımıza bir tatil beldesine ailecek giderek ucuz yollu bir pansiyon bulmak gelirdi. Durumu iyi olanlar uçakla yurtdışına tatile giderlerdi. O dönemde uçak bileti alabilmek için bir küçük servet ödemek gerekirdi. İş bulmak için lise mezunu olmak kafi gelir, üniversite mezunları parmakla gösterilirdi. Otellerde ve restaurantlarda her şey dahil sistem henüz icat olmamıştı. Bildiğimiz tek dev alışveriş merkezi Ataköy Galleria’ydı. Tek özel üniversite 1985 yılında kurulan Bilkent Üniversitesi’ydi.
Bugün ülkemiz dev uluslararası marka zincirlerinin istilası altında, alabileceğimiz en az 50 çeşit peynirimiz ve 25 marka tuvalet kağıdımız raflarda bizi bekliyor. Dolaplarımız ağzına kadar ithal yiyecek ve içeceklerle dolu. Yüzlerce özel kolej ve onlarca özel üniversite her köşe başında karşımıza çıkıyor. Televizyonda yüzlerce kanalımız, bayide yüzlerce çeşit dergimiz, internette belki binlerce e-dergi’miz var. Etraf yüzbinlerce dolarlık ithal otomobillerden geçilmiyor. Artık bir adet cep telefonu yetmiyor hiç birimize… Bazılarımız çift hat ve çift telefon kullanıyor. Evlerde her odaya bir televizyon, her insana da bir bilgisayar düşüyor. En büyük keyfimiz büyük alışveriş merkezlerinde ‘marka’ kahvemizi yudumlarken son model dizüstü bilgisayarımız ile internette kablosuz sörf yapmak. Artık kimse mektup yazmıyor. Amerika’daki arkadaşımızla istediğimiz an telefonumuzdan görüntülü olarak görüşebiliyor ve bunun için ekstra bir ücret ödemiyoruz.
Artık bankaya da gitmiyoruz. Maaşlar bankaya yatıyor, ödemeler internet bankacılığı yoluyla yapılıyor. Alışverişe çıkmak bile artık sanal. Dünyanın istediğiniz yerinden beğendiğiniz bir ürünü birkaç saniyede teslim alabiliyorsunuz. Hele bir de değişen tatil alışkanlıklarımız var ki sormayın gitsin. Tatillerimizi geçirmek için 5 yıldızlı, SPA’sı bulunan, 100 çeşit yemeği bulunan açık büfeli, havuz başında daha iyi serinleyebilmemiz için soğutulmuş havlu dağıtılan otellere gitmeyi tercih ediyoruz.
Klimalı evlerimizde kablosuz modemlerimizle tuvalette bile internet kullanır hale geldik. Cep telefonları sayesinde artık herkes fotoğraf ve video çekebiliyor. Birçoğumuzun evlerinde dev plazma televizyonlar, özel ses sistemleri ile film ve maçlar için özel uydu yayınları var. Cebimizdeki kredi kartlarıyla artık kefilsiz alışveriş yapabiliyoruz. Üstelik 12 taksite kadar vade farkı bile ödemiyoruz.
Sadece Levent civarında sayıları 10’a yaklaşan dev alışveriş merkezlerimiz var ve sayıları her geçen gün artıyor.
Yaşları 50 civarında olanlar anlattıklarımı çok daha iyi anlayacaklardır. Özellikle lüks tüketimdeki inanılmaz artış ikinci bir Lâle Devri çağrışımı yapıyor. Şimdi söyleyin bakalım; Lâle Devri Çocukları değil miyiz biz?
Etiketler: Aykut Altındağ » Lâle Devri » Lale Devri Çocukları » VikipediİLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI
01 Ekim 2024 Köşe Yazıları
01 Aralık 2023 Köşe Yazıları
01 Ağustos 2023 Köşe Yazıları
01 Ekim 2022 Köşe Yazıları