Son Dakika
Sıradan bir gün başlıyor, dünün veya yarının kopyası. Uyanıyorsunuz, sabah 7’yi geçiyor ve servis gelmek üzere. Apar topar bir şeyler atıştırıyorsunuz, poşet çayınızı içiyor, giyiniyor ve evden çıkıyorsunuz. Yanınıza cep telefonlarınızı ve dizüstü bilgisayarınızı almadan çıkmayı da unutmuyorsunuz, çünkü onlar sizi gün içinde herkesle ve her yerle iletişim halinde tutan en önemli dostlarınız. Çantanızı da yanınıza aldıktan sonra kapıyı kilitleyip dışarı çıkıyorsunuz, servise yetişiyorsunuz. Elbette arabanız da var ancak şirketin servis imkanı dururken ne gerek var ki? İş yerine vardığınızda odanıza yerleştikten sonra bilgisayarınızı açıp, msn ve diğer chat programlarını aktif hale getiriyorsunuz. Arka planda klasik bir müzik eşliğinde gün içerisindeki çalışmalarınıza saat 9’da başlıyorsunuz. Ofis içerisindeki tüm cihazları kullanabiliyorsunuz, hepsine hakimsiniz. Fotokopi makinesi, faks, projeksiyon cihazı gibi tüm teknolojik donatılarla aranız harika. Beşeri ilişkiler konusunda da işler yolunda gibi görünüyor. Belirli bir kademedesiniz, size bağlı çalışanlar var. Onların üzerinde size verilen yetkileri sonuna kadar kullanıyorsunuz. Kurumsal pozisyonunuzun verdiği gücü kullanma yeteneğiniz de üst düzeyde. Tepe yönetimle de aranız çok iyi, sürekli şirket yöneticileri ile iş yemeğine çıkıyorsunuz. Zaman zaman bu tip şirket yemeklerine yabancı şirketlerin yöneticileri de misafir olarak katılıyor. Lüks mekanlarda gerçekleşen ve herhangi bir harcama limiti olmayan klas toplantıların bir parçasısınız. Size siz olduğunuz için değil, X şirketinin yöneticisi olduğunuz için değer verenlerle iş yemeği süsü altında sabahlara kadar eğleniyorsunuz. Bulunduğunuz mekanlar dolayısıyla ufak kaçamaklar da kaçınılmaz oluyor. Yorucu bir iş günü daha bitiyor, siz tekrar servise binip eve geliyorsunuz. Ancak akşam yemeği için sevgilinize sözünüz var. Bu yüzden hızlı bir şekilde kıyafet değiştirip araba anahtarlarınızı alıyorsunuz ve onunla buluşmaya gidiyorsunuz. Romantik bir akşam yemeğinden sonra eve birlikte gidiyorsunuz ve yeni aldığınız dvd’leri seyrediyorsunuz. Evlilik üzerine kısa bir sohbet yapıyorsunuz ancak anlaşılan o ki evliliğe iki taraf da hazır değil! Yorucu gün nedeniyle kapanan gözlerinizi sevgiliniz fark ediyor ve dinlenmeniz için evden erken ayrılmak istiyor. Onu eve bırakıp tekrar kendi evinize dönüyorsunuz, soğuk bir şeyler içip yatağa giriyorsunuz. Uyku ise birkaç dakika içerisinde gelip sizi buluyor. Hem de henüz hiç hayal kuramadan, hiç hayat değerlendirmesi yapamadan…
Böyle bir hayatın aynısını olmasa da çok benzerini hepimiz yaşıyoruz. Burada anlatılanların bir bölümü hepimiz için ortak standartları da oluşturuyor. Örneğin artık çoğumuzun en az iki telefon hattı var ve iş hayatı nedeniyle diz üstü bilgisayar kullanmak zorundayız. Ofis ortamında ise her türlü elektronik ve mekanik cihazın kullanımını öğrenmek zorunda kalıyoruz. Hayat koşturmacası içerisinde o kadar yoğun bir tempoda çalışıyoruz ki, birçok değer yitip gitmeye başlıyor. Yine tüm bu tempo bizim zamanımızı alırken, bizim dışımızda kalan dünyada çok önemli değişiklikler oluyor. Bu değişimler hepimizi direkt etkileyebilecek düzeyde. Bizim gözlerimizin önüne bir perde çekiliyor, tek amaç tüm dünyada olan bitenlerin farkına varmadan sisteme itaat etmemizi sağlamak. Televizyondaki 5. Sınıf diziler, bilgisayar oyunları, facebook ve benzeri siteler ile dikkatimiz dağılıyor, kendimize bile zaman ayıramıyoruz. Televizyonda verilen haberler aslında bir kesimin bakış açısını bize empoze etmek için kullanılıyor. Dünyadaki büyük medya kuruluşlarının yaptığı en iyi iş, insanların dikkatini dağıtmak ve onları ahlaksız davranışlara, uyuşturucuya ve alkole sevk etmek. Bunu da sürekli olarak içerisinde bu unsurların geçtiği konular bularak ve filmler göstererek yapıyorlar. Bir süre sonra hep aynı şeyleri izlemekten dolayı diğer insanların da böyle yaşadığını düşünüyoruz ve onları kendimize davranış modeli olarak alıyoruz.
Televizyonda izlediklerimiz kendi ahlak standartlarımızı oluşturmaya başlıyor. Amerikan dizi filmlerinde gösterilen yaşam tarzı bizim her ne kadar geleneklerimize ve inancımıza ters düşse de, bir süre sonra tıpkı onlar gibi yaşamaya başlıyoruz. Özellikle aile sisteminin çöktüğü, bireysel istek ve arzuların ön planda olduğu bir hayat tarzı bize sunuluyor. Biz de olduğu gibi kopyalıyoruz ve yaşıyoruz. Evlilik kurumunun kutsallığı, değeri yok edilmek isteniyor. Bir toplumu ayakta tutan en önemli mekanizma ailedir. Eğer sosyal sistemin merkez noktasında yer alan evlilik mekanizması zarar görürse bundan tüm toplum etkilenir. Ahlaki değerler birden değersizliğe dönüşür. Bencil bir yaşam tarzı aile ve akrabalık bağlarından bizi uzaklaştırır. Bugüne kadar ülkemizi ayakta tutan dayanışma ve yardım duyguları incinir, bu da bizi diğer insanlardan uzaklaştırır. Bize televizyonda gösterildiği gibi, yani duygusuz bir varlık gibi yaşamaya başlarız. Yabancı kuvvetlerin en önemli silahı ise farklılıkların üzerine gitmektir. Türkiye’nin de içerisinde bulunduğu coğrafyada büyük hüzünler yaşanıyor. Afganistan, Irak gibi yabancı kuvvetlerin işgal ettiği ülkelerde yaşanan insanlık dramının ne kadar farkındayız? Örneğin Irak’ta her sabah canlı bombalar patlıyor ve yüzlerce insan yaralanıyor, ölüyor. Biz ise bunu duyduğumuzda anlık olarak üzülüyoruz, sonra kanalı değiştiriyor ve kendi işimizin başına dönüyoruz. Hiçbir önlem alma gereği duymadığımız gibi, sorgulamak bile istemiyoruz. Peki ya bir gün yabancı kuvvetler kendi ülkemize gelirse? Hala Facebook’ta yazışmaya devam mı edeceğiz? Ya da cep telefonlarımızla arkadaşlarımızı arayıp savaş üzerine sohbet mi edeceğiz? Online olan durumumuzu “savaşta” olarak mı değiştireceğiz?
Özetle, günümüzde kullandığımız her teknolojik aygıt aynı zamanda emperyalizmin bir parçası. Bizi uyutmak için kurulan sistemin elemanları. Her gün haber kanallarında izledikleriniz belirli bir rutinde tekrarlandığında hayatımızın bir parçası oluyor. Eğer birisi sürekli olarak bir şeyi söylerse, zamanla ona inanmaya başlarız. İşte günümüzde medyanın da yaptığı tam olarak bu. Bir an önce silkinip bazı gerçeklerin farkına varmamız gerekiyor. Çeşitli ülkelerde üretilen milyonlarca silahın ve bombanın ne zaman ve nerede kullanılacağını anlamamız için biraz düşünmemiz yeterli. Ancak biz günlük alışkanlıklarımıza devam ettikçe, sıradan insanlar oldukça, düşünme eylemini gerçekleştirme ihtiyacı duymuyoruz. Peki yapmamız gereken tam olarak nedir? Bunun basit bir cevabı var: Hemen oturduğunuz yerden kalkacaksınız ve gerçeğin ne olduğunu öğrenmek için araştıracaksınız. Bunu yapmak için internet gibi sınırsız bir bilgi deryası mevcut. Bize sunulan ve tekdüzelik içeren sistemin istediği şekilde değil, milli değerlerimizin ve inancımızın gerektirdiği şekilde yaşayacağız. Düşünce sistemimizi değiştirmeden düşüncelerimizi değiştiremeyiz, gerçekleri de fark edemeyiz. İşte sadece yapmamız gereken çabalamak, doğruyu bulana kadar! Eğer okuduklarınız inandırıcı gelmediyse ve sizin üzerinizde bir etki bırakmadıysa bir seçeneğiniz daha bulunuyor: Yazıyı okumamış gibi yapın…
Etiketler: chat programları » Erkut Altındağ » FacebookİLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI
01 Ekim 2024 Köşe Yazıları
01 Aralık 2023 Köşe Yazıları
01 Ağustos 2023 Köşe Yazıları
01 Ekim 2022 Köşe Yazıları