Son Dakika
Parmak izi tanıma özelliği Apple’a ne katacak?
Parmak izi tanıma özelliği aslında Apple için bir güvenlik odaklı inovatif buluş değil. Buradaki amaç bireysel güvenlikten ziyade Apple’in marka imajını güçlendirmek. Her iPhone beraberinde çok çarpıcı bir yenilik getirmek zorunda. Önce işletim sistemi, sonra ekran özellikleri ile başlayan bu özellikler artık etkisini yitirmeye başlamıştı ki parmak izi tanıma sistemi yeni iPhone serisi ile lanse edildi. Zaten cihaz piyasaya çıkar çıkmaz çeşitli bilgisayar uzmanları ve hackerlar tarafından “kandırıldı” ve parmak izi sistemi çökertildi. Ancak Apple gerçek amacını buna rağmen gerçekleştirdi. Yakın zamanda sizin de gazete ve medyadan takip ettiğiniz üzere Apple artık dünyanın en tanınan markası olması ünvanını Coca Cola’dan devir aldı. Buradaki inovatif gelişmelerin aslında markayı tanıtmak ve herkesi duymasını, ürünü kullanmasını sağlamak olduğu da bu stratejinin bir kanıtı.
Önümüzdeki yıllar yine bir çok sürpriz gelişmeyi beraberinde getirecek. Giyilebilir cihazlar, yeni nesil kablosuz bağlantı özellikleri, katlanabilir ekranlar derken hayatımız ve günlük aktivitelerimiz sürekli olarak değişecek. Eskiden otobüs seyahatlerinde yanımızdaki yolcu ile tanışır, etrafı izlerdik. Bugün ise elimizdeki elektronik cihazlara odaklanmış, etrafımızdaki insanlarla sosyal ilişkiyi tamamen kesen canlılara dönüştük. Bu değişim sadece 20 yıldan kısa bir süre içerisinde gerçekleştir. 20 sene sonrasını ise tahmin etmek bile zor; elektronik oyuncaklarımız olmadan uzun süre hayatta kalmamız bile mümkün görünmüyor. Teknolojik cihazların hiç birisini kullanmamış bir insan belirli bir süre sonra bu cihazlarla ortak bir yaşama alışabilir. Ancak elektronik ürünlerle büyümüş, onları bir hayat tarzı haline getirmiş bir kişi tüm bu imkânlardan uzak kalırsa ne olur? Bilgisayarımız, tabletimiz, telefonumuz ve televizyonumuz olmadan ne yaparız? Zaman nasıl geçer? Evimizde oturup ailemizle sohbet ederek, sevdiklerimize daha fazla zaman ayırarak mı? Bu şekilde zamanın nasıl geçebileceğini aramızda hatırlayan var mı? Telefonsuz, televizyonsuz günleri? Belki de hayatımızdaki tüm elektronik cihazlara, daha doğrusu kendi hayatımıza bir reset atmalı ve bu cihazları bir süre kullanmamalıyız. İşte o zaman yakınımızdaki insanları değerini daha iyi anlayabilir, bazı değerleri hatırlayabiliriz.
Elektrikli ve Hybrid araçların Türkiye pazarına girişi neden bu kadar geç?
Amerika ve Avrupa pazarını ele geçirmeye başlayan elektrikli ve Hybrid araçlar hem yakıt ekonomisi konusunda yeni rekorlar kırıyor, hem de karbon salınımı minimumda tutulduğu için çevre kirliliğini engelliyor. Tek güç kaynağı elektrikli motor olan modellerin menzillerinin sınırlı olması nedeniyle sadece şehir içi seyahatlerde tercih ediliyor. Ford ve Renault’un bazı modelleri ortalama 150 km’lik bir yolculuk menzili sağlıyor. Ancak bu mesafenin tamamlanmasıyla aracın lityum-iyon pillerinin şarjı bitiyor ve tekrar doldurulması gerekiyor. Bu da özel istasyonlarda 1, şehir elektriğini kullanarak standart bir prizde yaklaşık 8 saat demek. Elektrikli bir araçla İstanbul-Ankara arasında dört defa şarj gereksinimi ortaya çıkacağı düşünülürse uzun mesafeler için hiç de pratik değil. İşte bu nedenle Hybrid modeller daha fazla tercih ediliyor. Özellikle saatte 50 km hıza kadar elektrikli motor çalışıyor, daha yüksek hızlarda benzinli motor devreye girerek hem aküleri şarj ediyor hem de düşük yakıt tüketimi ile yüksek performans sağlıyor. Hybrid araçların satış fiyatlarına geldiğimizde, segmentin ilk modelleri olduğunu da hesaba katarak pazara giriş fiyatları biraz yüksek tutuldu.
Örneğin yabancı pazarlarda da Hybrid arabaların normal motorlu araçlara oranla en az %30 daha pahalı olduğunu görüyoruz. Türkiye piyasasına baktığımızda ise bu durum vergilerle birleşince ortaya gerçekten lüks segment araba fiyatları ile kıyaslanabilecek bir tablo çıkıyor. Sadece elektrikli arabaların 50.000 liradan başlayan fiyatlarına karşılık Hybrid araçların fiyatları 100.000 lirayı geçebiliyor. Şu anda en iyi alternatif tam bir sedan özelliği taşımasa da yaklaşık 50.000 liralık fiyatı ile Toyota Yaris Hybrid modeli. Hem düşük yakıt tüketimi (100 km’de ortalama 3.7 litre) hem de düşük hızda sadece elektrikle çalışabilme özelliği nedeniyle tercih sebebi.
2014 yılında Türkiye piyasına giriş yapacak diğer Hybrid modellere baktığımızda ise daha büyük C sınıfı sedanların 6 haneli rakamları geçtiğini görüyoruz. Tüketim eğilimi ve pazarda doygunluk gibi unsurlar bu yeni nesil araçların satış fiyatlarını önümüzdeki yıllarda etkileyecek. Ancak yakın zamanda fiyatlarda çok sert bir düşüş yaşanması beklenmiyor. Tek bilmemiz gereken, birkaç on yıl sonra sadece benzinle çalışan arabaların artık üretilmeyecek oluşu. Bu da petrol şirketlerinin ve benzinden yüksek vergi kazancı sağlayan devletlerin planlamalarını tamamen değiştirecek. Enerji üretimi konusunda yeni ve güçlü yatırımlar yapılması gerekecek. Her yıl elektriğe olan ihtiyaç daha da artıyor. Artan talebi karşılayacak elektrik üretim merkezlerine sahip olan ülkeler geleceği şekillendirebilecek kuvvete de sahip olacaklar. Ülke olarak “Erke Dönergeci”nden de ümidi kestiğimize göre yeşil enerji adını verdiğimiz ve çevreye zararı en düşük düzeyde olan enerji üretimi yöntemlerini benimsemeliyiz. Nükleer santral içinde bulunduğumuz kritik dönemi atlatmak için bir geçiş aracı ancak ülkenin bir çok noktasına aynı zamanda olası felaket merkezlerine dönüşebilecek nükleer santralleri dikmenin de bir anlamı olmadığını anlamalıyız. Atomları ayırıp, doğanın yapısını değiştirmeye çalıştığımızı unutmadan hareket etmeliyiz. Çünkü bir gün doğa da bizden rövanşı almak isteyecektir…
Yrd. Doç. Dr. Erkut Altındağ
İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi
Beykent Üniversitesi
İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI
01 Ekim 2024 Köşe Yazıları
01 Aralık 2023 Köşe Yazıları
01 Ağustos 2023 Köşe Yazıları
01 Ekim 2022 Köşe Yazıları