Son Dakika
Yaşlı adamın eşi evde tereyağı yapıyordu, kocası ise her gün yakınlarındaki bakkala götürüp satıyor, onunla geçiniyorlardı. Bakkal adamın getirdiği tereyağını hiç tartmıyordu. Ancak bir gün acaba dedi, adam gittikten sonra tereyağını tartıya koydu, 900 gram olduğunu görünce çok öfkelendi ve “yarın geldiğinde bunun hesabını sorar bir daha da ondan alışveriş yapmam” dedi.
Ertesi sabah yaşlı adam elinde tereyağı içeriye girdi, bakkal sert bakışlarıyla “bir daha senden tereyağı almayacağım” dedi. Yaşlı adam üzülerek “efendim bir yanlışım mı oldu” diye cevap verdi.
“Bakkal, efendi senin bana verdiğin tereyağını tarttım, tam tamına 900 gram geldi ayıp değil mi bu yaptığın” diye çıkıştı.
Yaşlı adam utanarak başını yere eğdi ve “Efendim bizim terazimiz yok, sizden bir kilo şeker almıştık onu tartı olarak kullanıyoruz” deyince bakkal utancından ne yapacağını şaşırdı.
Şimdi diyeceksiniz bu hikaye nereden çıktı? Aslında kendi sektörümüzde “kıymet verme” konusuna dikkat çekmek istedim. Bizler işimiz gereği günlük mesai saatlerimizin önemli bir bölümünü basın toplantılarında veya benzeri basın davetlerinde geçiriyoruz. Bizi davet eden PR firmaları ve markanın kurumsal iletişiminde çalışan arkadaşlarımızın bazıları bizi daha kapıda karşılıyor, kimisi boynumuza sarılıyor, halimizi hatırımızı soruyor, aç mıyız susamış mıyız yoksa bir kahve mi içeriz diye soruyorlar. Hatta hiç tanımasalar bile yanımıza kadar gelip tanışıp elimizi sıkarak sohbet ediyorlar. Toplantı sonrası kapıya kadar yolcu ederek hatta öperek uğurluyorlar.
Bir de bunun tam tersi durumlar var. Daha kapıdan girerken hiçbir yetkili karşılamıyor. PR tarafında veya kurumsal iletişim tarafında olsun geldiğimizi gören kişi oturduğu yerden bile kalkmadan uzaktan elini kaldırarak selam veriyor. Yanınıza gelip sohbet eden yok. Sonra bir bakıyorsunuz çok tanınan bir gazetenin bir editörü kapıdan giriyor. O da ne !!! Biraz önce yerinden kıpırdamayan selam verirken oturduğu yerden kalkmaya tenezzül bile etmeyen “iletişimci” arkadaşımız hazırol vaziyette o kişinin yanında. Çay-kahve sohbet… Toplantı başlıyor ve bitiyor. Bizlere çıkarken yine kimse “güle güle”, “gene bekleriz” falan demiyor. Veya bazen yanımıza gelerek zoraki ve oldukça soğuk bir “nasılsınız?”. Tüm konuşma taş çatlasa 1 dk. sürüyor.
Uzun sözün kısası biz dostlarımızla sade tereyağını ekmeğe sürer yeriz ama böyle giderse bazı markalar ile ilişkilerimizi “balla kaymak” bile düzeltemeyecek.
Böyledir işte dünya… Kimse unutmasın ki; kime ne ağırlıkta kıymet verirseniz o ağırlıkta kıymet görürsünüz…
Etiketler: Aykut Altındağ » Balla Kaymak » İletişim Firmaları » Kurumsal PR » PR firmalarıİLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI
01 Ekim 2024 Köşe Yazıları
01 Aralık 2023 Köşe Yazıları
01 Ağustos 2023 Köşe Yazıları
01 Ekim 2022 Köşe Yazıları