Son Dakika
Bir moda dergisi için bayi önünde kuyrukta saatlerce bekler misiniz? Türkiye’de ilk defa Türkçe olarak yayınlanacak bir moda dergisinin özel basım olarak üretilen ilk bin adedi için insanlar saatlerce kuyrukta bekledi, dergiyi satın alabilenler ise şampanya içerek bunu kutladı. Hatırlayacak olursak, iPhone’un Türkiye’ye ilk defa satışa çıkacağı tarihte de benzeri kuyruklar oluşmuştu. Ne kadar garip, ülkenin bir yanında dağıtılan erzak için ezilen insanlar, diğer yanda yaşayacakları sosyal keyif için saatlerce kuyrukta bekledikten sonra içerek kutlayanlar… Bize ne oluyor? Yaşam standartları arasındaki bu uçurum nasıl oluştu? Bunun önlemini alacak yönetim mekanizması neden çalışmıyor? Çalışmasını kim engelliyor? Hayat koşuşturması içerisinde tüm bunlar aklımıza nadiren geliyor, ancak oturup düşünmeli ve bir önlem almaya başlamalıyız. Çünkü toplum olarak gittiğimiz yön tam olarak rotamız değil.
Ülkemizde, bir futbol oyuncusuna ıslık çalınması ve yuhalama tepkisi yüzünden bir internet sayfası bile açıldı. Bir futbolcu, aldığı milyon Euro karşılığı ıslıklanmayı da göze alır. Beklenen performansı göstermiyorsa böyle bir tepki gösterilmesi, belirli sınırlar ve oyun dinamiği içerisinde çok doğaldır. Oyuncudan özür dilemek için site açılması, site için barındırma ücreti verilmesi ve alan adının satın alınması ile gerçekleşen harcama hepimizin cebinden çıkan paradır. Futbolcular, parayı harcarken nasıl harcadıkları ile ilgili bir bildiri yayınlıyorlar mı? Sizce onlara ödenen milyonlarca lira kimin parası? Hangi meslekte çalışma karşılığı bu kadar büyük bir ücret alınıyor? Bir ülkede asgari ücret karşılığı haftada 60 saat çalışan bir vatandaşımız, yılın dörtte birini tatilde geçiren ve yılda milyon Euro alan bir başka çalışan ile kendini kıyasladığında ne hisseder? Milyon dolarlık bir futbolcu için site açmak ve ondan özür dilemek, paraya yazık etmek değil midir? Bu duyarlılığı bankaları hortumlayıp yurtdışına kaçanları yakalamak için gösterseydik ve onları bulmak için internet sitesi açmış olsaydık, ekonomimiz çoktan düzelmişti.
Benzine yine zam geldi. Hem de Avrupa kupası heyecanı sarmışken, herkes derbi maçtan konuşuyorken… Medya, en iyi teknolojik uyutma aracıdır. Televizyon bize ne gösterirse ona inanırız. Ne için heyecanlanmamızı istiyorsa, onun için heyecanlanırız. Maalesef, nasıl yaşamamızı istiyorsa, öyle yaşarız. Bu durum ülkeden ülkeye de değişiklik göstermiyor; biz futbola bayılıyoruz, Amerikalılar beysbol maçlarını kaçırmıyorlar, Japonlar ise robot dövüşlerini gösteren programları takip ediyorlar. Her ülke, kendi uyuşturma mekanizmasını keşfetmiş durumda. Halk, önemli sorunlar yerine geçici eğlencelere yönlenirken, arka planda önemli değişiklikler gerçekleşiyor ve belirli bir kesimin malvarlığı sürekli artış gösteriyor. Yakında milli maçlar başlayacak. Galibiyetlerimiz arasına serpiştirilmiş beyaz eşya zamlarına hazırlıklı olalım.
Öğrenci seçme sınavının durumu bile henüz netleşmedi. Milyonlarca öğrenci geleceklerini şekillendirecek bir sınavın olup olmayacağını bilmiyorlar. Hangi okuldan mezun olan ne kadar katsayı alacak, hangi bölümler kimlere açık, sınavdan sonra puanlar nasıl hesaplanacak tam olarak bilinmiyor. Tüm bu yaşanan sorunların temelinde ise plansızlık yatmakta; biz iyi plan yapamıyoruz, yapsak bile uygulayamıyoruz. Günlük veya haftalık planların ötesinde bir programımız yok, vizyon sahibi hiç değiliz. Attığımız her adımın geleceğimizi şekillendirdiğini bilerek hareket etmiyoruz, bunun yerine kolay olanı seçiyoruz: kendimizi akışa bırakıyoruz. Bu nedenle de akışı kendimiz değil başkaları yönlendiriyor. Başkalarının seçtiği bir sahnede, onların istediği bir rolü oynuyoruz. Çünkü bu en kolayı; kolay olanı seçiyoruz.
Teknolojinin gelişimi ile birlikte tüm cihazlar bize iş hayatında daha rahat bir çalışma ortamı sunmaya yönelik tasarlanıyor. Gerçek bir mektup yazmak yerine e-mail göndermek daha basit. Bir arkadaşımız ile buluşup hal hatır sormak yerine Facebook’tan mesaj atmak daha kolay. Ailemizle zaman geçirmek yerine bir internet kafeye gidip oyun konsollarında oynamak daha keyifli. Belgesel izlemek varken aksiyon filmlerine bakmak daha fazla heyecan veriyor. Kitap okumak yerine gazetedeki araba ilanlarına bakmak ve hayal kurmak çok zevkli. Üretmek yerine tüketmek ise tam bize göre! Tüketimin arttığı, lüks ürünlerde tüketim çılgınlığının tavan yaptığı tüm toplumlarda ekonomik kriz yaşanması kaçınılmazdır. Ekonomik kriz, sosyal krizlere yol açan en önemli etkendir. Örneğin Karl Marx, liberal görüşü eleştirdiği kitabı olan Kapital’de, ekonomik yapıyı toplumun temel yapısı olarak belirlemiştir. Çünkü sanat, bilim ve ahlak gibi diğer tüm yapılar ekonomik sistem üzerine kurulur. Önce yaşamın belirli bir düzeyde idame ettirilmesi sağlanmalıdır, daha sonra ise diğer tüm sosyal faaliyetler gelmektedir. İşte bu bilgiler ışığında tekrar günümüz koşullarına bakacak olursak, aç bir insanın temel ihtiyacının karnını doyurmak olduğu ve bunun için savaş verdiği bir ülkede lüks tüketimdeki aşırı artış bir tehlike işaretidir. Bu tehlikenin üstesinden çok iyi bir yönetim anlayışı ve mükemmel çalışan bir sistemin inşa edilmesi ile gelebiliriz. Bunun için de öncelikle dergi kuyruğundan çıkmamız, eve gidip televizyonumuzu kapatmamız gerekiyor. En yakınlarımızla aramızdaki iletişim sınırlarını kaldırmalıyız. Ailemizle ve arkadaşlarımızla daha fazla ilgilenmek, onlara zaman ayırmak bizim atmamız gereken ilk adım. Eğer bu adımı atacak cesareti bulamıyorsanız, zaten izolasyon gerçekleşmiş demektir. Tam olarak bekledikleri de bu değil mi?
Etiketler: Erkut Altındağ » Euro » iPhoneİLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI
01 Ekim 2024 Köşe Yazıları
01 Aralık 2023 Köşe Yazıları
01 Ağustos 2023 Köşe Yazıları
01 Ekim 2022 Köşe Yazıları