Son Dakika
Selen Erdurak, Karel Kurumsal İletişim Direktörü Oldu
UPTION, MoneyGram’ın Türkiye’deki İlk Mobil Cüzdan İş Ortağı Oldu
KAGİDER, FEM Sertifikalı Kurumlar İle Kurumsal Üyelerini Bir Araya Getirdi
Elektriğin Bugünü ve Geleceği Electricity Eurasia Fuarı’nda Ele Alınacak
Red Hat Summit Connect İstanbul’da Gerçekleşti
6. Hizmet İhracatının Şampiyonları Ödüllerini Aldı
1966 yılında Amerika’da yayınlanmaya başlatan Uzay Yolu dizisi, gelecek elli seneye gerek dizilerle, gerekse çekilen uzun metrajlı filmleri ile damgasını vurmayı başardı. Uzay ortamında keşif duygusuna dayalı her yapım, insanoğlunun merak duygusuna hitap ettiği için her zaman ilgi çekici olmuştur. Yeni galaksilerde akıllı medeniyetler ile karşılaşma arzusu, “evrende yalnız mıyız” sorusuna aranan cevap nedeniyle bilimkurgu filmlerde uzay teması başarılı bir senaryo ve kurgu ile işlendiğinde başarı kaçınılmazdır. Uzay yolu dizisinin 50. yılının kutlandığı bu yıl içerisinde teknolojinin hangi noktadan ne aşamaya geldiği de başka bir tartışma konusu. Peki, dizide kullanılan ve o dönemlerde parlak bir hayalgücünün eseri olan, aslında “var olmayan” hayali cihazlar son elli yıl içerisinde icat edildi mi?
Öncelikle uzay yolu ekibinin iletişim için kullandığı cihazı ele alalım. Günümüzdeki istridye kapaklı cep telefonlarını andıran aygıt, özellikle Kaptan Kirk’ün ve Bilim Subayı Mr. Spock’ın sürekli Atılgan gemisi ile iletişime geçmesini sağlıyordu. Ses iletimi sağlayan cihaz, gezegenle uzay gemisi arasındaki iletişimde son derece başarılıydı. Sadece gemi mürettebatı gezegen üzerinde mağara veya yer altı binası gibi bir yerde ise o zaman iletişim mümkün olmuyordu. Muhtemelen bu hepimize çok tanıdık gelmiştir. İçinde bulunduğumuz yıllarda artık sesli görüşmeler demode olmuş durumda. Çeşitli programlar veya telefonların kendi donanımsal özellikleri sayesinde görüntülü görüşmeler oldukça sıradan bir hal aldı. Gerçi hala çeşitli noktalarda şebekenin olmaması iletişimi aksatsa da, Uzay Yolu dizisinde bile bu sorunun gelecekte de devam ettiğini görmek insanın içini biraz rahatlatıyor. Demek ki buna alışmamız gerekiyor.Teknoloji ne kadar gelişirse gelişsin, gelecekte de sinyal yok uyarısını alacağız.
Gemi bilgisayarı ise başka bir inceleme konusu. O dönemlerde bizim bildiğimiz türde bilgisayarların olmamasına rağmen, dizinin yapımcıları ve senaristi bir “akıllı” bilgisayarı senaryoya eklemiş. Bant benzeri kayıt aygıtları ile çalışan cihaz, herhangi bir monitöre gerek duymadan da sadece sesli iletişi destekleyerek personelin sorularına cevap verebiliyor, önerilerde bulunuyor. Bu teknoloji günümüzde fazlasıyla var. Hatta Siri, Cortana gibi yapay zekalar ile telefonlarımız kadar yakınımızda. Ayrıca çok gelişmiş bilgisayarlar da şu anda insanoğluna hizmet ediyor. Bir başka efsanevi Uzay Yolu aygıtı ise “trikoder”. Bu cihaz veri analizi yapabiliyor, sahip olduğu sensörler sayesinde etrafı tarıyor ve kayıt yapabiliyor. Günümüzdeki tablet bilgisayarları andıran bir yapıya sahip, sadece biraz daha mekanik. Artık tablet bilgisayarların ve telefonların GPS sayesinde konum tespit edebildiği, yüksek çözünürlüklü resim çekebildiği ve üzerindeki sensörler ile nabız bile ölçtüğünü varsayarsak dizideki bu teknolojiye de çok yakınız. Muhtemelen yeni onyılda bu teknoloji aşılacak. Işınlama teknolojisine gelirsek, belki de bu yüzyılda sahip olamayacağımız tek teknoloji bu olsa gerek. Bu konuda bilim insanları henüz yolun başında. Sadece çok ufak ışık hüzmelerini belirli mesafelere ışınlayabiliyorlar. Ancak söz konusu olan bir canlı olduğunda, fiziksel unsurlardan ziyade bilincin nasıl transfer edileceği merak konusu. Bunu bilmek için henüz çok erken, yine de bilim dünyasındaki gelişmelerin hızına bakacak olursak çok geçmeden önemli adımların atılacağını tahmin etmek zor olmayacaktır.
Gelelim Atılgan’a. Bu tarz bir gemi inşa edildiğinde en önemli sorun yerçekimi olacaktır. Nasıl bir yerçekimi teknolojisi ile geminin etrafında dönmesine gerek kalmadan yapay yerçekimi oluşturulacağı henüz çözülmüş değil. Yine de son yıllarda özel sektörün de uzay taşımacılığı işine girmesinden dolayı uzay teknolojilerinin çok hızlı ilerleyeceği düşünülüyor. Yeni nesil iyon motorlarının da gemilerde kullanılması ile mesafeler daha hızlı aşılacak. Elbette ışık hızında yol almak bir hayal. Yine de dünyadaki gelişmeler bakıldığında eskiden insanların hayal ettiği bir çok teknolojinin şu anda günlük kullanımda olduğunu görüyoruz. Uzay Yolu dizisi sadece bir televizyon yapımı değil, milyonlarca hayran topluluğu ve NASA’ya bile ilham olan fikirleriyle bir fenomene dönüşmüş durumda. Daha önce hiç gidilmeyen yerlere giden bir ekibin parçası olma hayali peşinde, bugüne kadar çekilen tüm Uzay Yolu dizilerini toplam 570 saat boyunca izleyebilirsiniz. Bu zaman diliminin ardından dünyaya olan bakış açınızın değişeceği de kesin…
Etiketler: Erkut Altındağ » Uzay Yolu » yerçekimi teknolojisiİLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI
01 Ekim 2024 Köşe Yazıları
01 Aralık 2023 Köşe Yazıları
01 Ağustos 2023 Köşe Yazıları
01 Ekim 2022 Köşe Yazıları